Gamlı baykuş gibi içinizi karartmak istemem. Ancak, Taksim olayları bir son değil başlangıçtı. Hatta Taksim öncesinde birçok girişimde bulunulmasına rağmen Gezi Olayları’na kadar aynı ‘başarı’ yakalanamamıştı’. ‘Her Yer ODTÜ, Her Yer Direniş’ olaylarını hatırlayın.
Birileri sokakları sıcak tutmaya devam edecektir. Her sorunu istismar edecek, her fırsatta insanları meydanlara toplamaya çalışacaktır. Ne yazık ki marjinal gruplar kadar, hatta onlardan daha fazla ana akım bir siyasi partimiz de bu işin tadına varmıştır ve sokak gösterilerini, yani halkı güvenlik güçleri ile çatıştırmayı ‘siyaset yapmak’ sanmaktadır. İşin kötü yanı bu gösteriler dışarıdan profesyonelce desteklenmekte, dünya medyasında olağanüstü ilgi görmektedir. Ajitasyon ve toplumsal farklarımızı kışkırtma had safhadadır.
PKK da devrede
Batı’daki kışkırtmaları daha etkili hale getirecek olan ise Doğu’nun da karışmasıdır. PKK’nın harekete geçirilmesi, harlanması istenen ateş üzerine benzin dökmek gibidir. Taksim Meydanı soğutulurken Doğu’daki hareketlenme biraz da bununla ilgilidir. Alevler Hükümet’in boyunu aşsın istenmektedir.
PKK-Öcalan cephesinden baktığınızda onlar kendince haklı. Hükümet zordayken koparabileceğini koparmak gerekir. Öcalan ve Karayılan Taksim olaylarını büyük bir fırsat olarak görüyor. Bu nedenle Hükümet’i köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Böylece hiçbir şey vermeden, herşeyi alabileceklerini düşünüyorlar. Bu düşünce tarzı derinleşerek devam edecektir.
Senaryo basit: Türkiye’de mezhepçiliği hortlatmak, ayrılıkçı milliyetçilikleri kışkırtmak, laikçi korkuları kaşımak... Kısacası farklar üzerinden ülkeyi birkaç yerinden kutuplaştırmak.
Bu ortamda yol alabilmek gerçekten kolay değil. Çünkü bahsi geçen alanlarda Hükümet’in birlikte hareket edebileceği partnerleri yok. Örneğin PKK, Kürt sorununda hiçbir şekilde güvenilebilir bir aktör değil. Çekilme süreci sözüne uymadı. Aslına bakarsanız uymayacağı da belliydi. Bu hususta sürece yön veren kişilerle bazı görüş ayrılıklarım olduğunu da biliyorsunuz. PKK ve BDP süreci istismar ediyor, devlet ise silahların sustuğu her günü kâr sayıyor. Ancak silahlar susmuşken Taksim benzeri olaylarla uğraşıyorsanız ve saha terör örgütü uzantılarına kalıyorsa beklediğiniz kârı kaybettiniz demektir. Dahası, terör örgütü taraftarlarıyla ulusalcılar İstanbul ve Ankara’nın ortasında yan yana eylem yapar hale gelebildiyse oyunun kuralları çoktan değişti demektir.
Provakasyonlar çok yönlü olarak devam edecektir. Peki, bu durumda ne yapmalı? Çare ne?
Büyük İskender olmalı
Eğer olayların çözümünü tek tek detaylarda ararsanız sonuç almanız zorlaşır. Yani Taksim’i veya Lice’yi veya Hatay’ı çözmeye çalışırsanız hapsolunmak istenildiğiniz yerlere sıkışır kalırsınız. Eğer karşınızda bir Gordion Düğümü varsa, her bir ilmeği tek tek çıkarmaya çalışmak yerine Büyük İskender olmak zorundasınız. Bu ise öncelikle kendinizi restore etmekle, dostluklarınızı yenilemekle olur.
Meseleye Hükümet olarak bakıldığında Hükümet’in kendisini oluşturan dört büyük sütun ile (özellikle milliyetçiler, liberaller ve dindarlar ile) ilişkilerini tazelenmesinde büyük yarar vardır. Aksi takdirde fitne ateşi evin içine kadar düşer. Sonraki aşama sizi koruyacak kolları güçlendirmektir. Bunlar ise polis, jandarma, ordu, istihbarat ve yargıdır. Bu kanallardaki kırgınlıklar, iletişim eksikleri kısa sürede halledilebilir. Ve son olarak düşman sayınızı azaltmanız, azaltamıyorsanız düşmanlarınızın azgınlığını dizginlemeniz mümkündür. Şu günlerde birçok Türkiye karşıtı aktörün aynı çizgiye gelmiş olması düşündürücüdür.