Eskişehirspor, ligde büyük işler yapmış, ilgi ve takdir toplamış ne kadar futbolcusu varsa; yıllardır satıp durdu... Ne işe yaradı? Satışlardan toplanan onca paranın akibeti belli değil, üstelik takım düşme potasının da dibinde... Futbol aşığı bir kentin, bu spora karşı olan sevgisini de neredeyse sıfırladılar. Yazık değil mi?
Kulübün altına dinamit koyup havaya uçurmakla, bugün ulaşılan nokta arasında ne fark var? Eskişehir’i bu hale getirenler utansın!
***
Kırmızı-Siyahlılar; ilk golü yiyene kadar geçen yarım saat içinde, fena da değillerdi. Beşiktaş bu sürede baskılı, etkili ve sonuç alıcı oynamada sıkıntılar yaşadı. Hatta Meye’nin pozisyonu (Şut çekeceği yerde yandaki boş arkadaşına pas verse) neredeyse gol oluyordu.
Şanssızlıkları, Ricarda Quaresma’nın iyi gününe tosladı. Portekizli oyuncu, Türkiye’deki en gösterişli maçlarından birini sergiledi. Trivelalar, paslar, ortalar, şutla asistler dışında; (Seyirciden de büyük alkış alan) savunmaya yönelik katkısıyla da büyüdü... Aslında Beşiktaş, iyi futbol oynamaya yönelik belirgin bir iştah içinde değildi. Quaresma takımı tetikliyor, ateşliyordu. Gol de gelince, Eskişehirspor yelkenleri suya indirdi. Maçı bıraktı.
***
Gomez’in durmadan gol kaçırması, attığı gollerin hatırına şimdilik ciddi bir sorun yaratmıyor ama; Quaresma’nın “Al da at” dediği muhteşem pasını ve çok uygun pozisyonu o kadar kötü harcadı ki, bunun hesabı mutlaka sorulmalı...
Eskişehir’in maçı erken bırakması, elbette takımı rahatlattı ama; bu rahatlık giderek savurganlığa yolaçtı. Takım oyunu yara aldı. Kişisel beceri, stratejinin önüne geçti. Zaten Quaresma da çıkmıştı. Topu alan gider oldu. Bu dağınık tablo, maçtan elini ayağını çekmiş Eskişehirspor’u yeniden ve mecburen oyuna davet etti. Bu yüzden takım biraz gerildi ama; Gomez’in golü gelince, muhtemel riskler ortadan kalktı.