Şenol Güneş maçtan önce “Napıli’yi ikinci bölgede durdurmaya çalışacağız” demişti ama; bu işi o bölgede tam anlamıyla yapacak nitelikte (Atiba dışında) adamı pek yoktu. Bu yüzden, alınan stratejik önlemlere rağmen; Napoli sıkça kaçma fırsatları buldu. Bereket savunmada dikkatliydik, bu tür firar girişimlerinin sonuç almasını engelledik.
Maçın ilk devresi; üç eşit parçaya bölünmüştü... İlk 15 dakikada İtalyanlar, sonraki 15 dakikada biz etkili olduk. Son 15 dakika dengede geçti. Beşiktaş’ın dominant olduğu bize ait dilim içinde, Atiba’nın şutu direkten döndü ama; zaten topa kötü vurmuştu. Oysa, top önüne geldiğinde etrafı boştu; markaj altında değildi. Üstelik önünde, topun takılacağı herhangi bir engel de yoktu. İyi ya da gösterişli vurmaya bile gerek yok; doğru vursa, jeneriklik gol olurdu.
***
Napoli, “Biz İtalya’da kendi stadımızdaki maçta bunlardan 3 gol yedik. Kimbilir kendi evlerinde bize ne yaparlar?” gibi bir endişesi olmadan oynadı. Buna biraz üzüldüm... Çünkü 3-2’lik ilk sonucu Beşiktaş’ın mahareti ya da gücü olarak görmemişler, belli ki ağır bir trafik kazası olarak kabul etmişler.
İtalyan takımı gerilimsiz ve rahat oynadı diyoruz ama; ilk bir saat içinde ürettikleri pozisyonların sayısı ve etkisi açısından, pek de becerikli değillerdi doğrusu..Maçın sonu yaklaştıkça, anca içimizi hoplatmaya başladılar ama; golü atan biz olduk. Penaltının iki dakika sonrasında, boynumuz büküldü.
Türk takımları böyle... Attıkları golden sonra havaya giriyorlar, acilen oyuna dönemiyorlar. O sevinç şaşkınlığı içinde hep gol yiyoruz. Yazık!