Tahrir Meydanı’nın ıssız hali insana tuhaf geliyor; ama gerçek durum böyle: Mısır’da askerin yönetime el koymasının hemen ertesi günü Kahire’de günlerden beri “Mursi defol” sloganını atan kitlelerle kaynayan Tahrir Meydanı boşaldı... Artık işlevi bittiği için askerler mi öyle uygun gördü, yoksa yaptıklarının neye yol açtığını fark edip protestocular mı utanarak evlerine döndü, bilmiyorum.
Kahire’de meydan mı yok; Tahrir’in yerini Rabıta’t-ül Adeviyye Meydanı aldı. Bu defa o meydanda toplananlar demokratik yöntemle seçilmiş cumhurbaşkanını deviren, anayasayı rafa kaldıran askeri darbe karşıtı gösteriler yapıyorlar. Tehditlere, zorbalığa, üzerlerine ateş açılmasına aldırmadan... Sonuç alana kadar da meydanı terk etmeyecekleri anlaşılıyor.
Ne olacak şimdi?
Meydansa, ikisi de meydan... Kalabalıklarsa, Adeviyye Meydanı’nda toplananların sayısı Tahrir’dekileri fersah fersah aşıyor... Kararlılıksa, “Demokrasiye dönülsün” mesajını seslendirenlerin daha kararlı olduğu direnişlerinde karşılaştıkları zorbalıklara verdikleri tepkilerden belli... “Halkın protestosuna kulak verilmesi gerekiyor” tezini savunanlar, Adeviye Meydanı’ndan yükselen demokrasi talebine sessiz kalamazlar; kalmamaları gerekir...
Ama kalıyorlar... ABD sessiz; topu taca atarak vakit geçirmeye çalışıyor... Avrupa da öyle; mahçup ifadelerle Mısır ordusunun arkasında yer alıyor Avrupalı siyasiler... Dünya medyası onlardan da beter; demokratik yöntemlerle seçilmiş yönetimi yerinden etmeyle sonuçlanan görüntüleri vermekte cömert davranan uluslararası kanallar, Adeviyye’den yükselen ‘demokrasi’ feryatlarını duyurmada olağanüstü tıkız davranıyor...
İlginç bir durum var ortada; daha doğrusu tabloda yerlerin değiştiği fark ediliyor: ‘Demokrasinin beşiği’ sayılan, her yıl demokrasi ihlâlleri yayınlama hakkını elinde tutan, kurdukları kulübe üyelik şartlarının ilk sırasına ‘demokrasi’yi yazan, dünyayı ‘demokratik ülkeler’ ve ‘demokratik olmayan ülkeler’ diye ikiye bölen Batı, askeri darbeye hulûs çakıyor... Buna karşılık, düne kadar demokrasiyle sorunu varmış muamelesine tâbi tutulan İslâm Dünyası, Müslüman halklar, ‘demokrasi cephesi’ni teşkil ediyor...
Garip, ama gerçek bu...
Sanki yeniden bir dağılım yapıldı ve demokrasi İslâm Dünyası’nın payına düştü. Batı ise, hadi ‘demokrasi-dışı’ demeyeyim ama, ‘demokrasi konusunda çifte standartlı’ bir konuma geriledi. Artık bir yanda demokratlar Müslüman halklar, bir yanda tahminde zorlanmayacağınız demokrasi-özürlü ülkeler var, bir de demokrasi konusunda çifte standartlı Batılı yönetimler...
Üç farklı tavır...
Tablonun böylesine çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmasını hiç kuşkusuz hayırlı bir gelişme olarak görüyor ve durumun daha belirgin hale gelmesini bekliyorum.
‘Darbe’destekçiliğiyle lekelenmiş meydanlar yerine, halkın gerçek arzularını dillendirdiği demokrasi meydanlarının her ülkede belirleyici olması, insanları daha özgür kılabilir.
Hayatlarının son bir-iki yılı dışında demokrasi deneyimi bulunmayan Mısır halkına büyük bir görev yüklediğimin farkındayım elbette; ama ne yapalım, tarihin böyle cilveleri olabiliyor. Adeviyye Meydanı’nda toplananlar, ülkelerinin taze demokrasi deneyimine acımasızca son vermiş darbecileri geriletebilirlerse, bir büyük global dönüşümü de başlatacaklarını bilmeliler.
Yapabilirler mi? Zorluğu ortada, ama tarihin akışı da onlardan yana...