Türkiye bu topraklarda bekasını sürdürmek, hatta ötesine giderek bu coğrafyada sosyal ve siyasal düzen kurmak istiyorsa Kürt, Arap, Balkan, Kafkas vb. kimlik unsurları içerleme siyasetine sahip olmak zorunda. En azından karşıt pozisyonuna düşmemek zorunda.
İşin temel meselesi devlet siyaseti veya toplumsal düzeyde “biz” tanımını geniş veya dar yapmayla ilgili. Eğer “biz” tanımını Orta Asya’dan gelen Türkmenler düzeyine indirgersek içerdiğimiz insan nüfusu ve çeşitliliği oldukça azalır. Bu insan gücünden devşirebileceğimiz güç de sınırlı kalır. Eğer “biz” tanımını dil, din, yakın coğrafya komşuluğu, tarihsel ilişkiler, ekonomik ortaklık, siyasal müttefiklik gibi çok sayıda faktörü daha geçişken ve içerleyen şekilde tanımlayabilirsek içerdiği nüfus miktarı, insan çeşitliliği ve dolayısıyla da devşirebileceğimiz güç artar.
***
Farklı sosyal kimliklerin getirdiği güç ve zayıflık: Bir ülkenin bünyesinde barındırdığı farklı kimlik gruplarının varlığı bir açıdan güç ve imkân diğer açıdan zayıflık ve risk. Eğer farklı kimlik gruplarını bir arada tutabilecek zihniyet ile sosyal ve siyasal bir düzen varsa güç; birliği sağlayacak zihniyet ile sosyal ve siyasal düzen yoksa zayıflık ve risk oluşur.
Suriyeli göçmenler Türkiye için bir açıdan risk bir açıdan imkân oluşturur. Birkaç milyon insanı aniden bir topluma sokmak sosyal ve ekonomik dengeleri etkiler. Gündelik hayatta çıkar çatışmaları oluşur. Uyum problemleri yaşanır. Öbür taraftan insan gücünden daha önemli güç yok. Eğer göçmenleri sosyal hayata entegre edebilirsek, ekonomiye katabilirsek, askeri organizasyonların parçası yapabilirsek büyümemize ve güçlenmemize katkı sağlayabilirler. Nitekim Barış Pınarı Hareketi’nin ön saflarında 70’den fazla şehit veren Suriyelilerden oluşan birlikler vardı. Güvenli alana yerleşen ve bizimle beraber hareket eden nüfus sınırlarımızın güvenliğine ve sınır ötesi gücümüze önemli katkı sağlayabilir. Türkiye’nin insani tutumu dünyanın birçok yerinden halkların ister turist ister yatırımcı isterse de akademisyen olarak Türkiye’ye ilgisini arttırmış durumda. Bu durumu önemli bir gelişme ve fırsat olarak görmek lazım.
***
Batı’nın daralan “biz” algısına karşı yeni bir “biz” algısı kurmak: Şu anki dünya düzeni bolca çirkinlik, adaletsizlik, zulüm ve çatışma içeriyor. Göçmenler üzerinden yaşanan trajedi insanlık açısından büyük ayıp. Akdeniz’de boğulan göçmenlerin ayıbı insanlığa yeter. Avrupalıların göçmenlere vebalı muamelesi yapması çirkinliğin zirvesi. Batı benlik daralması yaşıyor. İçerme kapasitesini kaybedip giderek dışlayıcı hale geliyor. Bu onların zayıfladıklarını işaretleri.
Biz Türkiye toplumu olarak göçmene vebalı muamelesi yapamayız. Bu hem insani açıdan ayıp ve günah hem de siyasal açıdan sığlık olur. Avrupa’nın aksine “biz” kavramını genişletmeliyiz. Tipik bir Türk kimliği görünümü dışında olanlarla insani, sosyal ve siyasal bağlar kurmalıyız. Bunu başarırsak hem insani hem ekonomik hem de siyasal olarak büyürüz.