Avrupa Ligi’nde elenmenin, Türkiye Ligi’nde tükenmenin acıları, sadece 4 gün arayla patlak verince; bu felaketlerin 3 gün sonrasındaki Türkiye Kupası yarı finali de haliyle üzgün ve mahsum başladı. Zaten taraftar da aynı hislerle maça pek ilgi göstermemişti. Herkes buruktu... Sarı-Lacivertli futbolcular o denli keyifsizdi ki; Caner’in gol olsun diye kaleye nişanladığı top, kayıtsızlıktan auta bile değil, karşı tribünlerin önünden taca çıktı. Aynı Caner bir kaç dakika sonra, Sow’un nefis ortasına kaleye 1 metre mesafeden vuramadı. Kafalar karışık, gönüller üzgün olunca; her şey böyle ters gider.
Ama Eskişehirspor’un erken gelen golü; daha 1 hafta dolmadan 3. felaketin sirenlerini acı acı çalınca, oyuna küsmenin hiçbir işe yaramadığını gördüler. Fenerbahçe toparlandı, dikkatini oyuna verdi. Nitekim gol, fazla naz yapmadan Webo’yla çabuk geldi.
***
Eskişehir, Necati’nin düşüşüne (Düşürülüşüne değil) penaltı bekledi. Boşuna bekler, çünkü devam kararı doğruydu. İlk yarıda; konuk takımın savunmasında elden ele dolaşan bir top vardı ama, aynı top Fenerbahçeli’den de geçtiği için pozisyonu tam süzemedim. Kafam karıştı. Hüseyin Göçek’in de karışmış olmalı ki, “devam” dedi. Tartışılacak başka kararları da oldu. Merak etmeyin; Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar yakında onun
hakkından gelir.
Fenerbahçe daha ilk yarıda beraberliği sağladı ama, Eskişehir’in tehlikeli pozisyonları ve Volkan’ın kurtarışları vardı. Hatta ikinci yarıda da epey fırsat kaçırdılar. Anlayacağınız, Fenerbahçe’nin yere basışı, sağlam bir basış olmadı. Her türlü tehlikeye açık bir toparlanmaydı. Oyuna ve rakibe karşı tartışılmaz bir üstünlük kuramadı. Eskişehir her an munzurluk yapabilirdi. Zaten uzatma dakikalarında güzel ve nizami gol de attılar ama, Hüseyin Göçek ofsayt kararıyla emeklerini katletti.
Açıkcası, finale kalması gereken takım; boşu boşuna golü iptal edilen Eskişehir olmalıydı. Final, Fenerbahçe’ye bonus oldu.