İstihbarat faaliyeti ile diplomatik faaliyet iki farklı iştir. Bu iki alanın kesiştiği yerler elbette vardır. Diplomatik misyonların içinde istihbarat birimlerinin temsilcileri de bulunabilir. Ama temelde ajanlık ve diplomatlık iki farklı eğitimi, uzmanlaşmayı ve iş tanımını gerektirir.
Büyükelçiler ülke politikalarının yansımalarını ve diplomatik ilişkileri yürütmek için vardırlar. Bir ülkenin başka bir ülkedeki temsilcisi olmak öncelikle kendi ülkesinin çıkarlarını korumayı gerektirse de aynı zamanda görev yapılan ülkeyle karşılıklı ilişkileri ve çıkarları geliştirmeyi de esas alır.
Diplomatlar, diplomatik ilişkileri yürüten kişilerdir, istihbarat kurumlarının istasyon şefi değildirler. Elçi, bir ülkenin tüm kurumlarının ve politikalarının temsilcisidir, bir istihbarat kurumunun temsilcisi değildir ve öyle davranamaz.
Kimi zaman ülkeler istihbarat kökenli büyükelçiler görevlendirirler, muhtemelen karşılığında da kendi ülkelerinde benzer özellikte bir büyükelçiyi görürler.
Kökeni ve uzmanlığı ne olursa olsun büyükelçi öncelikle diplomatik misyonun gereklerine göre hareket etmek durumundadır.
Görev yapılan ülkenin içişlerine karışmak, gelişmelere ayar vermeye çalışmak veya siyaset mühendisliğine soyunmak diplomatik bir görev olamaz.
Özellikle diplomatik misyonlarda görevli yerli şahıslar hukuktan azade değildirler, suç işleyemezler ve ülkelerine ihanet edecek faaliyetlerin parçası olamazlar. Bu şahıslara yönelik adli takibatlar ise başka bir ülkeye yönelik tavır olarak anlaşılamaz ve iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyecek bir hadise olarak nitelendirilemez.
Ayrıca gizli servislerin başka ülkelerde darbeler, sosyal kalkışmalar, siyasi çalkantılar meydana getirmeye çalışması zaten başlı başına uluslararası bir suçtur.
Neticede Büyükelçi sorun üreten değil, sorunları hafifleten kişi olmak zorundadır. Eğer büyükelçi iki ülke ilişkilerine gölge düşürmeye başlarsa en temel görevini yerine getirmiyor ve bir yük’e dönüşüyor demektir.
Ülkeler arasındaki birçok sorun bazen büyükelçilikler veya diplomatların kişisel tavırlarıyla okunmaya çalışılır. Bu çoğu zaman doğru bir yorumlama olmaz. Büyükelçilerin tek başına iki ülke ilişkisinin eksenini değiştirme gücü yoktur. Ama kimi zaman ilişkileri zehirleme gibi bir durum da sözkonusu olabilir. Görev yapılan ülkedeki görünümü, hadiseleri, gelişmeleri yansıtma biçimi belirlenecek politik tavırlara etki yapabilir. Yanlış takdim ve konumlandırma yanlış politikalar ve tavırlar üretilmesine sebep olabilir. Ülkelerin bürokratik kanallarından yanlış yönlendirmeler südur ederse siyasi kanallar da yanlış algılara kapılırlar ve yanlış kararlara imza atarlar. Bürokratik oligarşinin siyaseti yönetmeye çalışması her ülke için başedilmesi gereken bir sorundur.
Bizim güzel bir sözümüz vardır, “Elçiye zeval olmaz” diye… Elçi kendisine iletilen talimatı ve mesajı aktarır ve bunu yaparken de kişisel konumu koruma altındadır. Eğer elçi kişisellikle mesajı etkiliyor ve muhtevaya zarar vermeye başlıyorsa o zaman zevale yaklaşıyor demektir.
Türkiye’de görevli bazı diplomatların değişiklik durumlarında henüz yeni gelecek büyükelçiden dolayı değil, mevcudun ayrılmasıyla bile ilişkilerin iyileşmesi için yeni bir umut doğduğu düşünülüyorsa ortada ciddi bir sorun vardır.
Türkiye’nin hem ülke yönetimleriyle hem de onların temsilcileriyle ayrı ayrı ilişki geliştirmek durumunda kalması, hükümetlerle arası iyiyken elçilik krizleriyle uğraşması talihsizliktir. Görev yapılan ülkedeki hassasiyetleri gözetmek bir büyükelçinin öncelikli duyarlılığı olmalıdır.