26 Ağustos’taki son yazımda Illinois Üniversitesi’nin Steven Salaita’nın twitter mesajlarından dolayı işine son vermesine değinmiştim. Konuyu birçok açıdan ibretlik bulduğum için devam etmek istiyorum.
Inside HigherEd tarafından elde edilen belgelere göre; Salaita, eşi ve iki yaşındaki çocuklarını mağdur eden bu kararda üniversite dışından yapılan baskı ve lobicilik de etkili olmuş (http://goo.gl/m25A0G).
Tuhaflıkları daha iyi anlamak için, konuyu baştan ele alalım. Salaita, Illinois Üniversitesi’nin Urbana-Champaign kampüsündeki Amerikan Yerlileri Programındaki hocalar tarafından değerlendirilmiş ve işe alınması yönünde yaklaşık bir yıl önce bir karar verilmiştir. Ardından, ilgili fakülte de bu kararı onaylamıştır. Daha sonra, tamamen formalite gereği, bu karar mütevelli heyetinin onayına gönderilmiştir.
Salaita’nın İsrail’in Filistinli çocukları öldürmesini eleştiren twitter mesajları sonrasında ise İsrail yanlısı öğrenci ve kişiler tarafından üniversite yönetimine ve mütevelliye çok sayıda mesaj gönderilmiştir. Ayrıca, üniversiteye para yardımında bulunan bazı kişiler, üniversiteyi bu yardımları kesmekle tehdit etmişler. Hikâyenin gerisini biliyorsunuz.
Bir daha başa dönelim. Bir akademisyenin akademik açıdan değerlendirmesini ancak o alanı bilen meslektaşları yapabilir. Zaten Salaita’nın akademik yeterliliği konusunda en küçük bir şüphe bulunmuyor.Üniversite, akademik bir sebeple değil, dış baskı dolayısıyla Salaita’nın işine son vermiştir.
Bir üniversite kendisine gelecek bağış miktarları azalacak diye, bazı grupların hoşuna gitmeyen fikirlere sahip akademisyenleri işten atacaksa, bu kurumda akademik özgürlüklerden bahsedilemez. Benzer şekilde, üniversitenin özerkliğinden de bahsedilemez çünkü üniversite akademik bir konudaki kararı ilgili program veya fakülteye değil, dışardaki lobicilere göre almaktadır.
Salaita’nın işten atılması yönünde karar veren ve bu yeni kararını alırken ilgili program ve fakülteye danışmayan üniversite rektörü Phyllis M. W ise eleştirilerin odağında. İlgili programdaki hocalar, rektörün işinde ehil olup olmadığı yönünde bir oylamayı 24 Ağustos’ta yaptılar. Hocalar, rektörün ehil olmadığı anlamına gelen güvensizlik (noconfidence) sonucunu, üniversitenin web sayfasına koydular (http://goo.gl/4XquTc).
Salaita’nın akademik özgürlüğünün kısıtlanmasına Amerikan ve diğer ülke akademilerinden büyük bir tepki var. Bazı akademisyenler, Illinois Üniversitesi’ndeki konuşmalarını iptal ettiler. Akademik özgürlük konusunda Amerika’daki en yetkin kuruluş olan Amerikan Üniversite Profesörleri Birliği’nin Illinois’daki şubesi, Salaita’nın yeniden işe alınması gerektiğini açıkladı.
Illinois Üniversitesi yanlışından döner mi bilmiyorum ama Salaita’nın başına gelenlerin başkalarının da başına gelmemesi için birçok Amerikalı akademisyen ciddi bir tartışma başlatmış durumda. Bütün bu tartışmalardan Türkiye için de çıkarmamız gereken dersler olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, Türkiye’de de çeşitli biçimlerde akademik özgürlük ihlalleri oluyor. Ancak, neyin akademik özgürlük ihlali olduğu konusunda yeterince tartışma ve dolayısıyla ortak bir kanaat yok. Geçen yıl 6 Kasım’da YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın yayınladığı dokuz maddelik Akademik Özgürlük Bildirgesi de akademide maalesef yeterince tartışılmadı.
İkincisi, ABD’den hareketle, Türkiye’de de üniversitelerinin daha fazla girişimci olması ve özel sektörden kaynak bulması zaman zaman öneriliyor. Bu görüşler, kalkınma planlarında ve diğer resmi belgelerde de kendilerine yer bulabiliyor. Ancak üniversite ile iş dünyası veya sanayi ilişkilerinde akademik özgürlüğün nasıl garanti altına alınacağı iyi kurgulanmalı. Aksi takdirde, Salaita’nın durumunda olduğu gibi, üniversiteye kaynak sağlayan kişiler, fikirlerinden hoşlanmadıkları hocaların işten atılması için üniversiteye baskı yapabilirler.
Özetle, üniversitenin devlet dışından kaynak bulması, büyük imkânlar sağladığı gibi büyük riskleri de haiz.