Son yıllarda dünyada gıda güvenliği daha fazla sorgulanmaya başladı. Ülkemizde de gıda güvenliği konusunda yeterli olmasa da bazı adımlar atılmaya başlandı. Gıda güvenliği aslında toplum ve bireyin sağlık yaşama hakkının bir parçasıdır. Bugün uluslararası rating kuruluşlarının ülkemiz ile ilgili not artışlarını dikkatle takip ediyoruz. Ekonomik olarak bugün bizden çok daha gerilerde bulunan ülkelere not artışı yapılırken ülkemize yönelik beklentilerde rating kuruluşları sürekli bahaneler üretiyor. Bu mazeretlerin en önemlisi de kuşkusuz ülkemizin cari açık problemidir. Peki cari açık nereden geliyor? Türkiye’nin cari açığı sepetine baktığımızda iki büyük kalem dikkat çekmektedir. Bunlardan birisi enerji ise, diğeri de sağlık giderleridir. İkisi de devletin kısamayacağı önemli harcamalar yaptığı alanlardır.
Dünyada gıda ve su kaynaklı hastalıklara bağlı olarak her yıl yaklaşık 1,8 milyon kişi hayatını kaybettiği belirtiliyor. Ülkemizde kanser oranı korkutucu bir şekilde hızla artıyor. Tüm dünyada kanser oranı düşerken Türkiye’de kanser vakaları, tiplerine göre önceki yıllardan %80’e varan artışlar gösteriyor. Kanserlerin genel sebeplerinin başında ise tüketilen gıdalar geliyor. Gıda kaynaklı kanserlerin başında mide, yemek borusu ve bağırsak kanserleri geliyor. Üretim aşamalarında yasal oranların dışında gıdalara yüklenen katkı maddeleri ve uygunsuz ortamlarda pişirilip tüketiciye sunulan yiyecekler, kansere zemin hazırlayan başlıca unsurlar. Uzmanlar ise uyarıyor; tablonun böyle devam etmesi halinde 2030 yıllarda her 3 kişiden biri kanserden ölecek. Sağlıklı nesiller, sağlıklı ve güvenli besinler tüketerek yetişir. TÜİK raporlarına göre ülkemizde devletin gıda kaynaklı hastalıklara 7.1 milyon TL harcama yaptığını biliyor muydunuz? Bunlar tabiî ki sadece kayda giren veriler. Kayda girmeyen verilerle birlikte bu rakamları 2-3 kat daha artırabilirsiniz. İşte Başbakan’ın beyaz ekmek duyarlılığı da gıda güvenliği için bundan sonra izlenecek yol haritasında temel teşkil eden önemli bir adımdır. Başbakan’ın bu hassasiyeti, Türkiye’de gıda güvenliğini masaya yatırmak için önemli bir başlangıç olabilir. Bunun zamanı da gelmiştir. Tükettiğimiz sağlıksız gıdalar nedeniyle bugün hastanelerimiz dolup taşmaktadır. Bugün tükettiğimiz gıdalarda ne kadar zirai ilaç kullanılıyor? Yediğimiz hormonlu gıdalar, yiyecek, içeceklerde kullanılan katkı maddeleri hepsi sorgulanmaya muhtaç hale gelmiştir. Devletin son yıllarda büyük önem verdiği, önleyici sağlık hizmetlerinin kesiştiği önemli noktalardan biriside, gıda güvenliğinin sağlanmasıdır. Ne yiyoruz, ne içiyoruz artık bunları daha derinlikli bir şekilde sorgulamanın zamanı gelmiştir.
Ancak 500 bin işletmeyi bunun yanında gıda satış noktalarını denetlemek bir bakanlığın tek başına kaldırabileceği kolay bir yük değildir. Bakanlığın açıkladığı rakamlara göre 2012 yılında işletmeler de 375 bin gıda denetimi yapılmış. Bu denetim tekil değil, aynı işletme farklı sayılarda denetlenmiş olabilir. Dolayısıyla tabloya bakıldığında gıda güvenliği için Sağlık Bakanlığı da dahil tüm sektörel bileşenlerin sıkı bir işbirliğine ihtiyaç vardır.
Bu noktada imkanlar ölçüsünde ülkemizin yetişmiş insan gücünü harekete geçirebiliriz. Sağlık Bakanlığı nasıl özel hastanelerden ve kurumlardan hizmet alabiliyorsa, Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı da yetersiz kaldığı noktalarda dışarıdan hizmet alabilmelidir. Bugün kamuda 4.961 gıda denetçisi hizmet veriyor. Bunlardan da 852’si gıda mühendisidir. Oysa ülkemizde 20 bin civarında gıda mühendisi olduğu söyleniyor. Hem insan kaynağımızı iyi değerlendirmiş oluruz hem de, insanımızın sağlıklı gıda tüketmesini ve çeşitli hastalıklara karşı korunmasını sağlamış oluruz. Bunları en azından yeniden düşünmekte yarar var.