Çok seviyoruz gibi yaşamayı. İçlerini boşalttığımız kavramları başka kavramları feda ederek yamamayı.Mesela bir yerde çalışırken çok çalışana “kendi işi gibi çalışıyor” diyoruz. Birinin, sırf kendisine öylesi yakışıyor diye, sırf ekmek teknesine saygı duyuyor diye canla başla çalışmasını anlayamıyoruz. Aslında “Kendi işi de değil, niye bu kadar çalışıyor?” sorusunu gizliyoruz.
Yeğenim var dünyalar güzeli, henüz 6 aylık ve adı Zeynep. Çok seviyorum onu, görmeden duramıyorum. Bu kadar sevdiğimi görenler “Kendi kızı gibi seviyor” diyorlar. Amcanın sevgisinin de uçsuz bucaksız olabileceğini almıyor kafamız, almıyor.
“Biz oğlumla arkadaş gibiyiz diyor” bir baba, soramıyorsun “Neden, baba oğul ilişkisi arkadaşlıktan çok daha fazlasını da kapsayan mükemmel bir ilişki değil mi zaten?” diye.
Birisi bir başarıya ulaştığında, bir şeyleri kazandığında “Kendim kazanmış gibi sevindim” diyoruz. Bir başkası için de coşkuyla sevinemez miyiz oysa? Alabildiğine mutlu olamaz mıyız da, bencilce kendimiz kazanmışçasından pay biçiyoruz?
Ambulansa yol vermeyen ya da ambulansların peşine takılanlara kızarken “Ya içindeki senin bir yakının olsaydı?” deyiveriyoruz. Kendimizce insanlık dersi, oysa içinde müthiş bir bencillik gizli. Başkasının canına da çok kıymet veremez miyiz?
Birkaç gün öncesinden bir haber, Tekirdağ’ın Muratlı İlçesi’nde 2 yıl önce böbrek yetmezliği teşhisi konulan ve hayatını diyaliz cihazına bağlanarak sürdürülebilen 24 yaşındaki Gökhan Tarakçı, komşusu 61 yaşındaki Arif Kocabalkan’ın verdiği böbrek ile hayata tutundu. İstanbul’da yapılan böbrek naklinin ardından hayata yeniden başladığını ifade eden Tarakçı, “Arif amca babamı kahvehanede çaresizce ağlarken görünce durumu öğrenip böbreğini verdi. Ona nasıl teşekkür etsem bilemiyorum” dedi.
“Babası bile yapmaz insana bu iyiliği” demiş yorumlardan biri. Bir diğeri “Arif amca da sağlam enayiymiş”. Arif Amca olamayışımıza sövüyoruz aslında. Biz gibi bencil olsun istiyoruz herkes, biz “sencil” olamadığımızdan…
Sınırsız, “gibi“siz sevdikçe büyüyecek yürekler. Kalpler genişledikçe aldığı sevgi de artacak. Kalpler genişleyip de sevgi artınca yetmeye başlayacak dünya hepimize.
Daha çok sevdiğimiz, herkesi dolu dolu sevdiğimiz, kimseyi bir diğeri gibi, bir öteki kadar sevmeyip, değil avazımız çıktığı kadar sevebildiğimiz günlere.
Gençler Okuyor, İlmi Çayla Dokuyor: Çay House
Bursa’da gencecik, güzel yürekli insanlar keşfettim. Çay House imzasını attıkları videolarla hiç kimseyi üzmeden, kalp kırmadan manevi değerleri hatırlatıyorlar. Tatlı tatlı öğretiyorlar, kızmadan, incitmeden gösteriyorlar insana kusurunu. Bilimsel, felsefi ve İslami konuları kendi aralarında tartışıyor, bu arada bolca çay tüketiyorlar. Onlara karşı çıkan herkesi çıkışta kavgaya değil çay içmeye davet ediyor.
Bir davaya, düşünceye ya da ideale en büyük zararı, o fikri savunan saldırgan ruhlular verir. Bir videoda Çay House ekibinden Harun Serkan Aktaş bir parkta ateist bir gençle karşılaşıyor. Ona Allah (c.c)’ın varlığını o kadar nezaketle anlatıyor ki, genç videonun sonunda İslam inancıyla şerefleniyor. Aktaş, gerçekten de insan kazanmanın her türlü çatışmaktan çok daha faydalı olduğunu gösteriyor adeta. Bu güzel insanlara bir teşekkürü borç bilirim. Sosyal ağlarda “Çay House” diye arayarak kendilerine ulaşabilirsiniz.
Bu hafta Gençler Uçuyor’da
Bu Cumartesi ve her Cumartesi saat 22.05’de TRT Okul’da hazırlayıp sunduğum Gençler Uçuyor’da bu hafta sevilen, beğenilen sanatçı Ahmet Enes, Türkiye’yi beş kuruş ücret almadan karış karış gezerek kişisel gelişim eğitimleri veren, dört kitap yazarı Alican Kapaklıkaya, Instagram dünyasının efsane Nadide Abla’sı Müge Özdemir ve oyuncu Mustafa Ak konuk oluyor. Bir maniniz yoksa bekleriz.