Türkiye’de siyasetin temel fay hattını hala muhafazakarlık ve sekülerlik oluşturuyor. Bakmayın 2013’ten bu yana oluşan yeni muhalif söyleme. Temel karşıtlık değişmiş değil. Ama web 2.0 çağının bir sonucu olarak geleneksel siyasal ve toplumsal fay hatları yeni sürümler verdi. “Türkiye’nin ilerici güçleri birleşin” mottosu altında zaten hareketli olan faylar birbirine eklendi. CHP, HDP-PKK, FETÖ, Ulusalcılar, Türkiye’nin darbeci sendikaları, Alevi tabanlı sol örgütler falan müttefik haline geldi. Buna MHP’yi bile dahil etmeye çalıştılar da işin içinde PKK olunca MHP’nin bünye kaldırmadı.
Muhafazakar-seküler, “ilerici-gerici” karşıtlığının simgeleştiği isim ise Erdoğan oldu. Gezi kalkışmasıyla başlayan toplumu kutuplaştırma, Erdoğan’ı nefret nesnesi haline getirme ve bu sayede toplumdaki farklı sosyolojileri ve siyasallıkları aynı negatif misyon etrafında birleştirme işi tamam olsa da bu ittifak muradına eremedi. Ama 40 benzemezi Erdoğan karşıtlığında birleştirebildi.
Gezi aynı zamanda, Kılıçdaroğlu’nun çapulcuları alnından öpmesiyle başlayan illegaliteyi meşrulaştırma ve siyasetten uzaklaşma sürecinin de miladı oldu.
“Mesele ağaç değil anlamadın mı” sloganı bir itiraftı ve geçen üç yıl bunu net bir şekilde ortaya koydu.
***
Gezi kalkışmasında da parmağı vardı Paralel Yapı’nın. 17-25 Aralık’ta bu yapı Türkiye’ye darbe yapmaya kalktı. Ardından Kobani yaşandı. 7 Haziran’a giden süreçte PKK, FETÖ ve bilumum sol terör örgütleri CHP ve HDP himayesinde siyaset alanını zehirledi.
Terör örgütleri adeta şımartıldı. “Gericilikten” kurtulmak adına “Ordu göreve” diyenler yenilerde adeta PKK’dan medet umar hale geldi.
PKK’nın hendek terörü ve canlı bomba eylemleri Türkiye’yi çok yordu.
Yordu yormasına ama bu arada devlet ve siyaset kapasite yükseltti. Deviremeyen her yumruk Erdoğan’ı ve Türkiye’yi güçlendirdi.
Tam da PKK’nın beli bükülmüşken, Türkiye terör sarmalından çıkmak üzereyken mezkur ittifak yeni planlar yapmaya başladı.
Eğitim-Sen, Eğitim-İş ve TGB-TLB’nin 28 Şubat ezberleriyle yazılmış bildirileri, seçilmiş bazı liselerde birkaç öğrenciye imzalatılarak yeni bir kıvılcım ateşlenmek istendi.
Firuzağa’da bir kadına yapılan sataşma ile başlayan adli olay “Oruç tutmayanlara saldırı” şeklinde haberleştiriliyor. “Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ve AKM’ye opera binası” diyen Erdoğan’ın toplumu tahrik ettiği söylenerek yeni bir Gezi kalkışmasına bahane aranıyor.
Yorumlar muhtelif; “Ne gereği var şimdi”den “Erdoğan’ın acil düşmana ihtiyacı var, bu yüzden bu çıkışı yapıyor”a kadar uzanan geniş bir yelpazede görüş beyan ediliyor.
“Erdoğan’ın düşmana ihtiyacı olduğu” tezini savunanın Erdoğan düşmanı görmek için aynaya ya da kendi gazetesine bakması yeterli oysa.
Dünyanın ‘muktedir’ gücü ABD’nin en etkili yayın organlarında Erdoğan’dan “tehlikeli kişi” diye bahsedilirken, Kandil teröristleri TSK’ya “Sen araya girme derdimiz Erdoğan’la” diyebilirken, Erdoğan “Avrupa Birliği’ni bozacak tehdit” olarak algılanıyorken daha ne düşmanı?
Erdoğan’ın maruz kaldığı saldırılara dayanabilecek ve Türkiye’yi teslim etmeyecek başka bir siyasetçi daha yok, en azından şimdilik. Onu güçlü kılan da bu zaten. Kendisine yetki veren halkın iradesine sahip çıkması, şapkasını alıp gitmemesi.
Peki “Gezi’ye Topçu Kışlası, AKM’ye opera binası” ne şimdi?
1-Niyetine girilen işi hitama erdirmek.
Basitçe bu aslında.
2- 2013’te başlayan Türkiye’yi zayıflatma girişimini başladığı yerde sona erdirmek. Gezi vandalizmini Gezi’de mahkum etmek. İllegal örgütlerin arkasına takılıp çapulculuk yapmanın siyaset olmadığını dünya aleme göstermek.
Erdoğan’ın Gezi çıkışında ille de bir hinlik arayanlar varsa, bu işte!