İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinin mezuniyet töreninde müdüre sırtlarını dönmesiyle başlayan ve ‘liseliler ayakta’ diye ilan edilen süreçten bir devrim çıkar mı? Peki ya yeni bir Gezi kalkışması?
“Diktatörü” deviremediği için hevesi kursağında kalan ve Taksim işgal günlerini yâd etmek dışında eylemselliği bulunmayan Gezicilerin heyecanına ve tezahüratlarına bakarsanız, o iş kesin!
Bolsevik.org sitesi “önümüzdeki eğitim döneminin liseler cephesinde sıcak geçmesi” için Fransa’yı örnek göstererek hedefi netleştiriyor: “Liseler ve üniversiteler yüz binler olup sokaklara aktı. Haftalarca süren çatışma ve protesto ülkede çok ciddi bir dinamizmi açığa çıkardı. Emekçiler yıkıcı güçlerini, grevi kullanıyor: çöpler toplanmıyor, trenler ve otobüsler çalışmıyor, gazeteler basılmıyor, nükleer santrallerde elektrik üretilmiyor!”
Evet, ayaktaki liseliler! Devrimci ağabeyleriniz “yıkıcı güçlerinizi devreye sokun” buyuruyor.
Nitekim Osman Kavala gibi kapitalistlerin himmetindeki “emekçi” gazeteler ve Fethullah Gülen’in emrindeki Kemalist-ulusalcı gazetelerden oluşturulmuş bir cephe tam gaz -destek- veriyor şu an.
Kürt gençlerini hendeklere gömmeyi başarsa da işçi sınıfının çocuklarıyla arzuladığı devrimi gerçekleştiremeyen Türk solu, burjuva çocuklarına musallat şimdilerde.
Henüz oy verecek yaşa gelmemiş, test sorusu cevaplamaktan hayata dair esaslı bir soru cümlesi kuramamış, 14-18 yaş aralığındaki ana kuzusu çocuklar bunlar.
Okul yönetimlerinden, eğitim sisteminden hoşnutsuz olmalarından daha doğal bir şey olamaz. Protesto etmeleri de normaldir.
Lakin işin çocukların bireysel iradesinin ötesinde seyrettiğini, çocukların naif itirazlarının nasıl kullanıldığını görmemek için Gezi’yi yaşamamış olmak gerekir.
Oysa yaşadık. Hangi düzeneğin hangi sıralamayla nasıl harekete geçirildiğini biliyoruz.
Yakıtları liseli çocuklar bu kez.
Son iki yılda girdikleri dört seçimi de iktidar savaşını da kaybetmişlerle, Taksim’de üç beş gün komün hayatı yaşayıp bitlenmiş kart Gezicilerin oluşturduğu Erdoğanfobik cephe bu kez kendi çocuklarını yiyecek.
Güdük kalacak bir kalkışma uğruna liselilere “kendinizi de yakın, ülkeyi de!” diyorlar.
Yaşı 70’i geçmiş, her devrin darbecileri Çanakkale’ye savaşa giden liselileri örnek gösteriyor utanmadan.
1943 doğumlu Uğur Dündar çocukların arkasına saklanıp kükrüyor: “Çanakkale gibi, o ruhun halâ yaşatıldığı liseler de geçilmez! Çağdaşlığa, bilime ve aydınlığa sevdalı Mustafa Kemal’in askerleri, karanlık kumpaslara asla geçit vermez!”
Aynı öğrenilmiş hamaset, İşçi Partisi güdümündeki TGB’nin gençlik kolu Türkiye Liseliler Birliği’nin yayınladığı ortak bildiride de var: “Atatürk gençliği karanlıkları ışıklara boğacak! Liselerde gericiliğe izin vermeyeceğiz.”
Ok. Elbette. Gericilikten kastınız ne, karanlık ne, ışıklara boğmak ne, bir anlatıverseydiniz keşke. Kendi kelimelerinizle. Kendi itirazlarınız ve taleplerinizle.
Allah aşkına 2000’lerin başında doğmuş çocukların geçen yüzyılın ilk yarısından kalma adamlar gibi konuşup yazmasında sorun yok mu sizce de?
Anne babalar tezgaha uyandı öte yandan. Biricik çocuklarının harcanmak istendiğini anlayıp ortak tepki veriyorlar. Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrenci ve velileri karşı bir bildiri yayınlamış bile.
Bu arada Türkiye yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,8 büyüyerek Avrupa ülkelerini katladı. AB’nin motoru konumundaki Almanya’da bu rakam 1,6.
Gezi’nin tertiplendiği 2013 Mayısı’nda Türkiye’nin, IMF’ye borcunu bitirip Cumhuriyet tarihinin en iyi ekonomik düzeyini yakaladığı hatırlandığında bayat kumpas aşikar oluyor.