Yaşanan olaylarda kuşkusuz herkes için alınacak dersler vardır. Türkiye ekonomisi ve demokrasisi çok önemli testlerden geçti. Bu boyutta olaylar Avrupa’da bir ülkede yaşansa idi, bırakın orantımız güç kullanımını, hayal edilmeyecek boyutta büyük ölümlerin yaşandığı hadiseler olurdu. Avrupa’da şiddete yönelen gösterilere inanın Türkiye kadar müsamaha gösterilmezdi. Şükürler olsun ki ufak tefek yanlışlıklar dışında Türkiye böylesine bir olayı yaşamadı. Demokrasimizde, ekonomimizde bu önemli testleri geçti. Ülkemizi hedef alan dış unsurlar amaçlarını gerçekleştiremedi. Ama oyunlarından da vazgeçmediler. Ancak kendisini yurtsever olarak gören bazı kesimler, ideolojik körlüğün karanlığında; ülkesi için dışarıdan medet umacak, dışarıya ülkesini şikayet edecek kadarda küçüldüler.
Sandıktan çıkma umutlarını yitirdikçe saldırganlaşan, kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımayan bir kitle ile karşılaştık. Hep onlar doğru, hep karşı taraf yanlış.
Hükümetin birçok alanda sağladığı başarılar, bazı kesimlerde öylesine öfkeye sebep oluyor ki, kendi ülkesinin başarısından mutlu olmak yerine bir kara propaganda ile üstünü örtme çabasına girildi. Kendilerince buldukları üç beş argümana dört elle sarılıp, yeter ki bizim ideolojimiz hakim olsun, isterse ülke batsın anlayışına girdiler. Kendi sanatsal anlayışlarını bile ideolojilerinin emirlerine sundular. Ama demokratik değerlere her zaman sadık kalan merkez sağın artık sanat, sinema, medya gibi görsel sanatlara daha çok yönelmesi gerekliliği bir kez daha görülmüştür. Bu olaylarda göstermektedir ki bazı kesimler bu alanları kendilerinin kurtarılmış alanları olarak gördüler.
Bazı kesimler var ki sadece kendileri söz konusu olduğunda özgürlüğü ve insan haklarını hatırlıyor. Ama kendileri gibi düşünmeyen insanlar için özgürlüğü, insan haklarını hiç hatırlamazlar. Mesela ne zaman inanç özgürlüğü söz konusu olsa, bunu size kamu sınırında biten bir özgürlük olarak dayatırlar. Bir okulun mezunları başka alanlara girmesin diye katsayı diye bir hak gaspı çıkar, ama onların sesi asla çıkmaz. Bütün güçleriyle bunu desteklerler. Mesela sık sık basın özgürlüğünü gündeme getirirler. Gazetemizin Ege Bölge Temsilciliği eylemcilerin baskınına uğrar, her gün basın özgürlüğünden dem vuran meslek örgütlerinin hiç sesi çıkmaz. Yeri geldiğinde her türlü mahalle baskısını uygulayıp, sonra özgürlükten insan haklarından bahseden yine onlar olur.
Siz ne kadar demokratik bakarsanız bakın size; sizin demokratik baktığınız kadar bakamazlar. Siz ne kadar hoşgörülü bakarsanız bakın, onlar size aynı ölçüde bakamazlar. Siz onların hayat tarzına ne kadar saygı duyarsanız duyun, onlar saygı duymazlar. Siz ne kadar birlikte yaşamayı zenginlik olarak görürseniz görün, onlar öyle görmezler. Siz onların fikirlerine, ideolojilerine ne kadar saygı gösterirseniz gösterin, onlar sizin düşüncelerinize saygı göstermezler. Siz onları ne kadar benimserseniz benimseyin, onlar sizi benimsemek istemezler. Siz onları ne kadar severseniz sevin, onlar sizi sevmezler.
Onlar benim gibi herkes için özgürlük, herkes için insan hakkı, herkes için ifade özgürlüğünü savunamazlar. Ben bu evrensel değerleri savunuyorum, ama onlar savunamazlar. Savunanları da yandaşlıkla boğmaya, itibarsızlaştırmaya çalışırlar.
Kendi adıma husumeti de, nefreti de, şiddeti de ret ediyorum. Ben her şeye karşın inadına sevgi, inadına hoşgörü, inadına kardeşlik, inadına demokrasi diyorum. Kimsenin bir başka kimsenin yaşam alanını tehdit etmediği, saygı gösterdiği demokratik değerlere inanıyorum. Birlikte yaşamayı, farklı fikirleri, farklı etnisiteyi, mezhebi hepsini bir zenginlik görüyorum. Ayrışma ve ötekileştirme yerine birlikte Türkiye’yi var etmeyi savunuyorum. Ben herkes için demokrasi, hukuk ve özgürlük istiyorum. Sahi geziyi bahane edip, sokaklara çıkanlar hangi demokrasi ve özgürlük talepleri için çıktılar.