Daha önceki yazılarımızda birkaç kere ABD'nin İsrail'in kapanına kapıldığının altını çizdik.
Aslında aynı sorun Avrupa Birliği ülkeleri için de geçerli.
Ukrayna sorunu ile birlikte zaten var olan görüş ayrılıkları iyice derinleşen AB ülkeleri...
Bu sefer de Siyonist kapanında daha büyük bir açmaza doğru sürükleniyorlar.
Siyonizm, malum, sömürgeciliğin sağladığı refahla bir arada tutulabilen kırılgan etnik yapılar üzerine yükselmiş devletlerin diyarı olan ırkçı Avrupa'nın gettolarından devşirilmiş entegrist bir ideoloji.
İşte bu ideoloji bugün Avrupa'yı da esir aldı.
Fransa yavaş yavaş bunun farkına varıyor: yönetim düzleminde Siyonistlerin yaptığı soykırıma itirazlarını yükseltmeye başladı.
Birliğin diğer ana aktörü Almanya'nın ise tutumu değişmiyor.
Kaldı ki... 2017'den bu yana Almanya'da İsrail'i eleştirmek bile anti-semitizm kapsamında değerlendiriliyor.
Daha güneye, siyasal sorunlarla uğraşan İspanya'ya indiğimizde ise işler biraz daha karmaşıklaşıyor.
İlk günden itibaren İsrail'e karşı en güçlü ses İspanyollardan yükseldi.
Üstelik hükümet üyeleri soykırım karşısında net tavır koydular...
Söz gelimi...
İspanya Sosyal Haklar ve 2030 Ajandası Bakanı olan Podemos Partisinin lideri İone Belarra "İsrail'in soykırımcı bir örgüt" olduğunu AB Parlamentosunda yüksek sesle dile getirdi ve Avrupa devletlerine sordu:
"İsrail gibi soykırımcı bir devletin suç ortağı olmaktan vazgeçecek misiniz? Cevaplamanız gereken soru budur."
İç siyasette ise ideolojik çatışmaya doğru savrulan İspanya'da Filistin konusunda da çok ciddi ayrışma yaşanıyor.
Katolik muhafazakâr Halkın Partisi, gerek Filistin üzerinden gerekse göçmen sorunu çerçevesinde "İslam düşmanlığı" üzerinden bir çatışma sürdürdüğü görülüyor.
Son zamanlarda sokak gösterilerinde, Halk Partisi ve sağ ittifak üyeleri sık sık "İspanya Müslüman Değil Hristiyandır" şeklinde sloganlar atıyorlar.
Halk Partisi taraftarlarının sosyal medya hesaplarına baktığınızda da...
Bu ve buna benzer mesajları okuyorsunuz.
Bu mesajlardan biri şöyle:
"İspanyollar 800 yıl boyunca İslam egemenliğine dayandılar. Bir daha yapmayacaklar."
Bir diğeri ise...
"İspanya'da biz insanlar, ülkemizi kurtarmamız, yozlaşmış hükümete karşı savaşmamız ve Müslüman istilasını durdurmamız gerektiğini anlıyoruz. Ya şimdi ya da asla. Batı Medeniyetini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız."
Bütün Avrupa'da olduğu gibi siyaset, bu ve benzeri söylemleri ayartmak için gittikçe radikalleşiyor.
Krizlerin yaşandığı zamanların tipik özelliklerinden biri de budur işte.
Güncel karşısında mağlup olan bir dünya, geçmişten ruh çağırır.
Tarihi olayları bugüne entegre eder...
Tarihi düşmanlar hatırlanır vesaire.
İspanya'da aslında olan şudur:
İspanya siyasi bir kriz yaşamakta.
Sol, sosyalist blok, hükümeti kurabilmek için ayrılıkçı Katalanlarla pazarlıkları sürdürüyor.
Sağcılar ise, merkezden ırkçı partilere kadar bütün oluşumlar, bunu bir ihanet olarak görüyorlar.
Tabi bu arada, dediğim gibi Filistin konusunda da görüş ayrılığı ideolojik çatışmanın argümanların biri haline geliyor.
İşte siyasetin yaşadığı bu krizle birlikte, İspanya'da sokaklar karışıyor.
Sadece İspanya mı?
Her geçen gün refah paylaşımında sorunları derinleşen...
Buna rağmen Amerika'nın ürettiği sorunlardan kendi sorunlarına bir türlü yol bulamayan Avrupa ciddi bir kriz yaşıyor.
İşte... Şimdi de kendi gettolarından çıkmış Siyonizm'in kapanına kapıldılar.
Sokaklar kaynarken...
Siyonist bezirganın peşindeki devletler ve "Birlik" bu krizden nasıl çıkacak, bekleyip göreceğiz.
Bir de...
Refah krizinin yaşandığı bir zamanda...
Avrupa devletlerinde etnik kriz konusu da gündeme gelirse hiç şaşırmayın!
Ukrayna ve İsrail krizlerini aşamazlarsa bunu duymamız uzun sürmez.
Bir kenara not edin...