Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ı TRT Haber’de katıldığı yayından sonra yazmıştım ilk. O yayın gündemin görece daha sakin olduğu bir dönemde yapılmıştı. Pazar gecesi, Kanal 7’deydi Yalçın Akdoğan. Gündemin daha gergin olduğu bir dönemde, dahil olduğu bir tartışmaya dair konuştu.
***
Ekranda, göz teması kurmakta, söylediklerini beden dili ve ses tonuyla desteklemekte oldukça zorlanır siyasiler. Elini açık etmeme, canlı yayında ağzından çıkana hakim olma kaygısından kaynaklanır bu durum. Tecrübeli bir seyirci, ekrandaki konuğun neyi inanarak neyi öyle gerektirdiği için söylediğini hisseder.
Ekrandaki Yalçın Akdoğan, fikir jimnastiğini önceden yaptırdığını hissettiriyor. “Kimse Türkiye’yi tehdit edemez” cümlesini kurarken kuvvetli olan beden dili ve ses tonu “Türkiye milli çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapar” cümlesinde daha ikna edici bir hal aldı.
Burada özellikle bir nokta var ki çok önemli... Askeri işbirliğinin sadece kurşun sıkmak anlamına gelmediğini söyledi Yalçın Akdoğan ardından da sıcak çatışma riskinin bulunduğuna da dikkat çekti. Tüm dünyada siyaset bir konuda karar alırken riskleri hesaplar. Riskler ancak halk denetiminin kuvvetli olduğu demokrasilerde açıklanır. Seyirciyi sistemin ortağı yapan, güven uyandıran bir duruş bu.
***
Dizi yerine siyaset programı seyreden seyirci konuları ilk kez ekranda duymaz, kafasında oluşmuş bir fikir vardır,konuşanın tutarlı olup olmadığına bakar, öyle karar verir. Kılıçdaroğlu’nun ekrandaki söyledikleri seyirciyi ikna etmez zira “Meclis’te yemin ederiz, etmeyiz” başta bir sürü konuda tutarlılık sorunu yaşandı. Yalçın Akdoğan’ın Mardin’de, söylediği, iki günde 150 bin sığınmacıyı alma başarısını ekranda da tekrar etti.
O cümlenin alt mesajı “İddia ettiğiniz gibi bizim Kürtlerle bir derdimiz yok aksine gelişmiş ülkelerin bile zor başa çıkacağı bir süreci yönetiyoruz”dur. Abartıyor muyum, İngiliz muhafazakarlarının gazetesi Times dün “Göçmenler için Türkiye’ye yardım edilmeli” diye yazdı.
***
Ekran çoğu siyasetçi için propaganda yeridir. Oysa bu çağ, tek taraflı propaganda değil, iletişim çağıdır. Ekrandaki Yalçın Akdoğan aradaki farkı iyi biliyor. Örnek mi, kurşun sıkmadan askeri destekten söz etmek propagandadır.
İletişimde bu sözü duyanın kafasından “risk yok mu?” sorusu geçer, Akdoğan bu soruyu da
cevapladı zaten.