Oldukça sıradan ve kerameti kendinden menkul bir klişeyi sürekli duyuyoruz: “Gerilim yükselirse, AK Parti’nin oyları artıyor.” Bu efsunlu cümle, oldukça ciddi ve derin bir analiz babından dillere pelesenk olmuş durumda. Üstelik bu cümle bir tespit olarak da dile getirilmiyor. Oldukça komplocu bir şekilde, gerilimi bizzat AK Parti’nin yükselttiğini iddia ediyorlar. Eğer günlük siyaset yapımı bu denli ilkel bir ‘aç-kapa’ teknolojisinden ibaret ise insanın bu durumdan şikâyet eden güruha sorası geliyor: O halde gerilimi yükseltmeyin, sorununuz çözülmüş olsun!
Zira gerilim başlığı diye sıralayacağımız kriz anlarının tamamında AK Parti edilgen durumda, muhalefet unsurları ise aktif birer özneden ibaret değiller mi? Geride bıraktığımız on yıl boyunca silahlara sarılan PKK’dan darbecilik oynayanlara, meydanları doldurup büyük gürültüler çıkaranlardan sokaklardan siyaseti tanzim etmeye çalışanlara, suikastlar gerçekleştirenlerden medya terörü estirenlere, milletin mahremine kast edenlerden polis-savcı marifetiyle darbeye kalkışanlara varıncaya dek, gerilim aktörlerinin tamamı AK Parti karşıtlarından oluşmuşken üstelik...
Gerilim söyleminin en büyük sorunu, milletin kendisine ‘akılsız bir nesne’ muamelesi yapılmasıyla başlıyor. Yani salt tahrik ve dürtülerle duygularını şekillendiren, bu duyguları hızla tavırlara dönüştüren, nihai olarak da ‘kanaat belirten’ akılsız bir nesnenin varlığına inanmış görünüyorlar. Hâl bu olunca da tahrik, tedhiş veya medya köpürtmeleriyle netice alındığına da inanıyorlar.
Düpedüz akıldan, zekâdan ve ahlaktan istifa etmiş ilkel bir yaklaşımdan ibaret olan mezkûr okumanın, gerilim-iktidar denklemini de en çapsız şekilde inşa etmesine şaşmamak lazım. Oysa geçen yüzyıldan bu yana seçim sonuçlarına dikkatli bir bakış, akılsız nesne olarak gördükleri milletin, olabilecek en üst düzey feraset ve basiretle nasıl neticelere imza attığını anlamak için yeterlidir. Çok kötü görünen hatta kayıp yıllar olarak kayda geçen dönemlerde bile ortak basiretin, önündeki tercihlerden ‘ya ehven-i şer ya da en maliyetsiz olanı’ oldukça sofistike bir yaklaşımla ele aldığı görülebilir.
AK Parti döneminde ‘gerilim-iktidar’ denkleminin ciddiye alınacak tek unsuru, AK Parti’nin üst potansiyelinden kaybederek yüzde ellilerde dolaşmasıdır. Yani zannedilenin ve dillendirilen ezberlerin tam aksine, gerilim AK Parti’nin tercih edeceği veya ettiği bir atmosfer değildir. Ama kurucu bir iktidar olarak da, istikrarın adresi olarak kalabilmesinin tek yolu, gerilim odaklarına karşı olabilecek en çetin şekilde durmasıdır. Bu noktada sebat etmesinden kaynaklı gerilim ise negatif değil, aksine pozitif bir dirençten ibarettir. Millet de bunu oldukça derin bir şekilde idrak ederek bu ‘pozitif direncin’ arkasında durmaya devam etmektedir.
AK Parti’yi gerilim anlarında anlamlı kılan ve kurucu bir siyasi unsur olarak sarsılmasını engelleyen en önemli özelliği, siyasalın ciddiyetinden taviz vermemesidir. Başka bir ifade ile dostunu düşmanını oldukça tabiî bir şekilde tayin etmesidir. Gerilim çıkaranların beklediği ise AK Parti’nin kuru gürültüye teslim olmasıdır. Bu tavır yerine ciddi siyasal bir mukavemetle karşılaşınca, hızla ergen bir düzeye savrulmakta ve ezberlerini tekrarlamaktadırlar. Daha ileri gidenler ise komploculuğun derinliklerinden kendilerini tatmin edecek trajik çözülmelere savrulmaktadırlar. Mesela savcının şehit edilmesi olayından akla ziyan komplolar çıkarmakta, polisçilik ve istihbaratçılık oynarken kaybettikleri basiret ve akıllarının acınacak halini ortaya dökmektedirler.
AK Parti’yi vücuda getiren ve iktidarda tutan büyük sosyolojik ve siyasal dalga karşısında anlamlı bir analiz yapmakta zorlananların, ‘İsviçre çakısını andıran gerilim analizleriyle’ varacakları tek yer, ‘siyasaldan kopmaya devam etmek’ olacaktır.