Bir kere de Fatih Terim anımsatmıştı maçtan önce: “İyi futbol iyi futbolcu ile oynanır.” E yani uzman olmaya gerek yok, öyle. Yemeğin iyisi iyi malzeme ile pişer. Futbolda kendine özgü bir farklılığın yaşandığına da tanık oluruz zaman zaman... Kötü oyuncularla ender de olsa iyi futbol oynandığına rastlanır. Ve iyi futbolcuların kötü oynadığı da olur.
Galatasaray’ın ilk onbiri Terim’in elindeki zengin kadrodan oluşturduğu en iyi onbirdi. Hem iyi hem deneyimliydi. O zaman bu takımın ‘iyi oynaması’ gerekirdi. Bunu önleyecek, teknik adamın yeterli bir hazırlık yaptıramayışı ve de maça, rakibe uygun bir oyun planı yapamayışıydı. Ve konsantrasyon önemliydi. Bence en iş bitirecek özellikti. Maça iyi konsantre olmuş bir GS’ın bu kadrosu ile iyi oynamayacağı akla kabul ettirilecek bir şey değildi.
Terim’in ilk maçtaki 1-1’i aşmanın yolu olarak seçtiği ilke, hücuma dayalı bir oyundu. Hatta oyun akışında ele geçecek bir avantajı daha geliştirmenin ve korumanın yolu olarak da hücumcu bir anlayışı taşımaktı.
Schalke rakibinin bunu yapacağını bekleyerek, savunmayı iyi yapmayı ve iyi başardığı kontratağı bir koz olarak kullanmayı amaçladı. Galatasaray’ın kalite ve deneyim üstünlüğünü başlangıçta bu planla kırabildi. Öncesinde faul olan bir golle öne de geçti. Ancak GS duraksamadı, planının arkasında durdu. Schalke hücuma çıkma ve dönme temposunun yüksekliği ile oyunu dengelemeyi başarabildi, ama Hamit’in o müthiş şutu ile gelen gol, GS için ne denli coşku verici ise onlar için o denli yıkıcı idi. Ve genç takım bundan sonra özgüven kaybına kapıldı. Burak’ın öne geçiren golünde ‘büyük golcü’ gösterisi vardı. Bir golle geri düşen Schalke’ye artık iki gol gerekti. Gözünü karartıp baskılı bir hücum oyununa yöneldi. GS iyi savunma yaptı, ama rakibinin açılıp savunmasını boşaltmasını kullanmayı denememesi yanlıştı. Skor 2-2’ye geldiğinde, avantaj gene Cimbomdaydı. Bunu sürdürmek için yalnız savunma yapmanın yetmeyeceğini bilmesi, Schalke’nin girdiği riski değerlendirmek için hücum etmesi gerekti. Ancak eldeki avantajı kaçırmamanın baskısıyla buna yönelmediler. Son söz şunu söylemeliyim ki GS’da çok yıldız var, ama en parlağı Muslera.