Beşiktaş Galatasaray’ı geçerse lig ikincisi olarak ŞL’ne doğrudan katılma hakkını elde edecek... Kasımpaşa Avrupa Ligi peşinde...
Ulaşabilecekleri büyük hedeflerin kapısına gelmişler, ama futbol adına bir iyilik, isteklilik, arayış gösteremiyorlar!
Garip değil mi?
Beşiktaş’ın, haftalardır süregelen futbol kalitesi yitimi şaşırtıcı!
Bu kuşkusuz öncelikle teknik adamın verebildikleri ya da veremediklerine, buna koşut olarak futbolcuların kendilerini verip veremeyişlerine bağlı.
Beşiktaş’ta teknik adamın oyuncuyu havaya sokuşu yetersiz ki böyle bir zamanda bir takım coşkusu yakalanamıyor. Evet, elindeki kadro ceza ve sakatlıklarla çok fire veriyor... Ama sahaya çıkanların üretim yeterlikleri aynı olmasa da coşku dozları yüksek olmalıdır.
Beşiktaş’ta özellikle Almeida, Gökhan, Olcay ve Oğuzhan dikkatimi çekiyor...
Onlar takımın önemli adamları. Koşuyorlar, çalışıyorlar, ancak çok istekli, coşkulu yapıları yok bir, çalışmaları üretken olmuyor, iki.
Hiçbirine ‘yetersiz, sıradan’ oyuncular diyemeyiz.
Ne var ki bir arada önemli bir güç oluşturamıyorlar! Bu hem onların hem teknik adamın eksiği...
Kanatların iyi kullanılamayışı Almeida’nın verimine olumsuz etki yapıyor. Onun oyun karakteri ile takımın karakteri uzlaşmıyor. Yanı sıra hızlı oyunda topa çabuk vurma isteği ne denli yerindeyse, vuruş becerisi o denli yetersiz kalıyor. Oyuna kendini veriyor, ancak kaçak güreşerek...
Olcay’ın çalışkanlığına diyecek yok. Ama o da epeydir koşularıyla bir avantaj üretemiyor!
Oğuzhan’ın verimde devamsızlığı çok düşündürücü. Bunu en çok etkileyen fizik gücünün gelişmeyişi... Dayanıklılığı artmadığı için oyun içinde de inişler yaşıyor. Çok sakatlanıyor...
Gökhan Töre yapı olarak hem dayanıklı hem hızlı. Ancaak... Bunu sürekli göstermesini engelleyen bir saplantısı var: Toptan ayrılma zamanını kestiremiyor. İlle de geveliyor onu. Belki kendine çok güvenmekten. Ancak topun ayakta gereksiz oyalanması rakibin kazanmasına çanak tutuyor.
Biliç bunları mutlaka görmektedir.
Peki, neden düzeltemiyor?
Kasımpaşa maçı sonrası, “üzerimize düşen görevi yaptık” gibi bir cümle sıkıştırdı açıklamalarına. Ancak üzerlerine düşeni yaptıklarında da pek bir şey yapmış görünmüyorlardı!
Kadronun büyük hedefler için yetersiz olduğu kesin.
“Üzerimize düşeni yaptık” sözü bir yandan Biliç’in de kadroyu yetersiz saydığını ve daha iyisini yapamayacağına inandığını ortaya koymakta.
Bir yandan da... Biliç’in tartışmaya açılmasını gerektiriyor.