Başakşehir'i uzunca bir aradan sonra 2-0 yendi diye, Beşiktaş'a gerektiğinden fazla övgüler sunmak; açıkça bu kulübe zarar vermektir. Tam bir saat boyunca eveleme-geveleme futbolu oynayan takım; puan almak gibi bir derdi olmayan rakibi karşısında, onun isteksizliğine kendi de uyum gösterdi. Maç zevksiz, temposuz ve neredeyse amaçsız bir görüntüde seyrederken; son yarım saat ancak belli bir nitelik kazandı. Buna övgüler düzerseniz, her maçta 3'te 1'lik sıradan bir kıpırdanışa onay verirsiniz demektir. Taraftarı, aza kanaat etme konusunda yönlendirmeyiniz.
Sadece Gomez, Sosa ve Gökhan Töre'nin ön plana taşındığı bir maçı göklere çıkarırsanız; daha dişli bir rakip karşısında oluşacak ani bir tökezlenmeye mazeret uyduramazsınız. Beşiktaş maçın bir saatini çalmıştır. Önce bunun hesabı verilmeli...
Puan almak gibi hedefi, isteği ve çabası olmayan Başakşehir; bu haliyle bile Tolga'ya önemli kurtarışlar yaptırıyorsa, savunmanın durumumu varın siz hesap edin... Takıma gaz verirken ayarı iyi tutturun.
***
Lige sessiz bir başlangıç yapan Mario Gomez, önceki gün aniden çığlık atmaya başladı. İlk golün atılışından önceki ayak oyunları, işini bilen sıkı bir profesyonelin maharet odağını gösteriyordu. Belli ki bu adam bu işi biliyor. Başkaları tarafından pozisyona sokulmasını beklemiyor, bu işi bizzat kendisi yapıyor. Armut piş ağzıma düş beklentisinde değil...
"Daha evvel bunları neden yapamadı" derseniz, doğru bir soru şekliniz olur. Alışma dönemi, uyum sorunu, aidiyet duygusunun geç oluşması gibi bir yığın sebep ve mazeret söyleyebiliriz. Onu tutan her ne ise, o sorun ortadan kalkmış görünüyor. Sıradan bir Beşiktaş gününde, sayısız pozisyona girdi, 2 gol attı. Daha ne olsun!
Gomez bundan sonra, Cenk Tosun'un alternatif olma şansını da elinden aldı. Artık takımın bankosudur.
Yalnız... "Kuzguna yavrusu şirin görünür" misali gibi, bu takıma sempati besleyenlerin; Beşiktaş'ı her koşulda şirin görme alışkanlığı da, artık disipline edilmelidir. Gerçekler hem makyajı, hem makyaj yapanı sevmez.