Kutluğ Ataman’ın yeni filmi Kuzu’nun galası Berlin Film Festivali’nde yapılacak. Ataman, filminin çıkış noktasının İslamofobi ve Beyaz Türkler olduğunu, ayrım yapmaksızın herkesi eleştirdiğini söylüyor.
Kutluğ Ataman kendi deyişiyle ‘sinemaya tam gücüyle’ döndü. Güncel sanat çalışmalarını da ihmal etmeyen Ataman’ın yeni filmi Kuzu, 64. Berlin Film Festivali’nde ticari potansiyeli de bulunan filmlerin seçildiği Panorama Special kapsamında gösteriliyor. Kuzu’da çocuk oyuncular Mert Taştan ve Sıla Cantürk, Nesrin Cavadzade, Cahit Gök, Nursel Köse, Taner Birsel, Emel Göksu, Nalan Kuruçim rol alıyor. Basın gösterimi 7 Şubat Cuma günü yapılan Kuzu’nun ekibi 12 Şubat’ta resmi gala için kırmızı halıda yürüyecek. Ataman’a bu çarpıcı filmi sorduk.
-Kuzu ile ilgili aklınıza gelen ilk fikir, imge, söz neydi çekimler başlamadan?
Zor bir soru. Toplumun birey üzerindeki kanibalizmi? Kurban almak? Kurban vermek? İsmail ve İbrahim’den geriye, İndus Vadisi’ne, Ganeş mitolojisine kadar uzanan ortak psikolojik yapımız, aile deneyimimiz? Freud? Lacan? Belki de hepsi. Ve fazlasıyla muzip yanım... Çocuklarla hep dalga geçerim. Onlarda merak uyandırıyorum. Birebir ilişki kuruyorum. Bir büyük gibi davranamıyorum her zaman. Ve tabii sonu hep kavga gürültüyle bitiyor. Hayata biraz çocuk gibi baktığımdan da olabilir, bilemiyorum. İlk imge neydi benim için? Tabii ki Erzincan’da tarlada yürürken birdenbire gökyüzünün açılması ve elinde bir koçla Cebrail’in görünmesiydi! Sanırım yeterince güçlü bir imge bu. Ve de küçük bir oğlan çocuğunun, eğer babası kesecek hayvan bulamazsa onu keseceği korkusu. Buradan Kur’an’ı Kerim’e doğru kafamın içinde bir yolculuk. Kuzu kafalı ufak bir oğlan çocuğu.
Yazmaya başladığım dönemlerde, 2000’li yılların başlarıydı sanırım, iki durum beni çok kızdırıyordu. Birincisi, hem Türkiye’de derinden deneyimlemek zorunda bırakıldığımız, hem Batı’da başgöstermeye başlayan İslamofobi. Bunu çok düşünüyordum. İkincisi de reklamlarda sürekli boğazımıza kadar tıkılan sarışın sarışın çocuklar, bir beyaz Türk ailesi. Sanki burası Türkiye değil, sanki İsveç’te yaşıyoruz, gene sanal bir Türkiye, gene yeni bir müsamerenin kodları. Bu iki durum beni şuna yöneltti: İslam dünyasında geçen, İslam’ın kodlarına bakan ama dinle alakalı olmayan, politik olmayan, sadece o kültürün kodlarıyla çalışan bir hikaye... Ve de başoyuncum kim ne derse desin sarışın olmayacak. Karakafalı tatlı bir kahraman yaratacağım ve bütün dünya bu çocuğa aşık olacak. Bunu çok istediğimi hatırlıyorum.
-Ortaya çıkan metin ve film Türkiye’nin çok hassas noktalarına incelikli eleştiriler getiriyor. Bunu yaparken hangi süzgeçlerden geçti, önceliklerin neydi?
Eğlendirmek! İnanmayacaksın ama öyle. Ben her zaman muhalefet oldum, muhalefete bile. Bu her zaman anlaşılacak, herkesin hemen kavrayabileceği bir şey değil. Sürü psikolojisi en nefret ettiğim şeydir. Sürü psikolojisi içinde sanat olmaz. Yeni fikirler buralarda üremez. Gerçek sanat, sadece iktidarı değil herkesi bir şekilde rahatsız eden sanattır.
ŞİMDİ OLGUNLUK DÖNEMİM
-Kara mizahı, metaforları, referansları ve sürprizleriyle Kutluğ Ataman sanatını hakkıyla yansıtıyor Kuzu. Peki ama yeniliği, farklılığı veya denemeleri var mı?
Karanlık Sular’da biraz olsun oynadığım masal dünyasına geri döndüm. Bütün filmlerimde kızdığım, eksik bulduğum şeyler vardır. Bu filmde şimdilik böyle hissetmiyorum. Belki de olgunlaştım, bilemiyorum... Çocuklarla çalışmak, çocuklara başrol vermek benim için başta çok korkutucuydu. Sıla ve Mert mükemmel oyunculuk çıkarttılar, kanımca büyüklerden hiç farkları yok bu filmde... Nesrin ve Cahit filmi nasıl taşıyorlarsa onlar da çok başarılı bir şekilde filmi taşıyor. Biliyorsun, uzun zamandır sanatla uğraştığımdan sinemadan uzak kalmıştım. 2 Genç Kız ve Aya Seyahat’le belki arayı çok açmamak istemiştim. Ama insanın zamanı hakikaten her şeye yetmiyor işte. Sanatı tamamen bırakmadım, üretmeye devam ediyorum. Ama sergileri tamamıyla durdurdum. O alanda çok yeni bir söylem geliştireceğim. Yeni üretimlerimi çıkartmak için ‘piyasa’nın biraz temizlenmesini bekliyorum açıkçası çünkü fazlasıyla kirlenme söz konusu. Kuzu bu anlamda benim sinemaya tekrardan ısınma, kaslarımı keşfetme, profesyonel ilişkilerimi tekrar bulma filmim oldu. Esas bundan sonrası var. Bundan sonrası benim hem sanatta hem sinemada olgunluk dönemim olacak.
-Filmin bunların dışında bir başka boyutu da var, değil mi?
Filmi terkedilmiş bir Ermeni köyünde çektim. Toplumun kendi çocuklarını yediği teması, böyle bir mekanda, kendi tarihsel gerçekliğimiz içerisinde, bu yeni ve öteki anlamları da üretmiş oldu benim için. Kesinlikle Ermeni meselemiz üzerine bir film olduğunu iddia etmiyorum. Bunu filmi çekerken kendim algıladığımı itiraf edeyim: Bir gün, çekimi beklerken, gözüm daldı ve bilerek veya bilmeyerek seçtiğim, ortasında yıkık bir Ermeni katedrali olan bu köyde, toplumun kendi çocuklerını yemesi üzerine bir hikaye anlatıyor olduğumu idrak ettim. Taner Birsel bana doğru yürüyordu. Soğuktan donuyorduk, insanlar bana sorular soruyordu. Ama ben tamamıyla başka bir boyuta taşınmıştım. Gizlemek, anlatmadan anlatmak, anlatamamayı anlatmak, bunlar benim geçmişte de kafamı kurcalamış temalardı. Şimdi de öyle. Ama burada olan başka bir şeydi. Ben bile bunu çekeken fark etmiştim. Sanki benimki değil başka bir bilinç, başka bir filmi de aynı anda çekiyordu.
Gezi’de karalanmak istendim
-Finansmanı nasıl yaptınız?
Özel yatırımcılar, sponsorlar, televizyon önsatışı, Alman ortak yapım fonları ve Kültür Bakanlığı desteğiyle. Ömrümde ilk defa Türkiye’den destek aldım. Gezi sırasında karalamak isteyen insanlar, kendileri benden çok büyük desteklerle, sadece devletten aldıkları fonlarla idare etseler de, benim büyük destekler aldığımı iddia ettiler ama bu doğru değil. Çoğu iş çalışanların fedakarlığı, desteğiyle becerildi. Yakınmıyorum. Çünkü bu sıkı ve zor deneyim bizi öldürmezse, güçlü ve becerikli kılıyor. O yüzden sadece susup, cevap vermeyip, işimi yapmak en doğrusu.
-Bundan sonraki projelerin neler? Sinema ve çağdaş sanat çalışmalarında ağırlık noktası değişecek mi?
Kuzu’dan sonra Yasak Gezegen adlı bir film çektim. Aşırı düşük bütçeli, sanat ve sinema dünyalarının her ikisinde de varolma şansı olan, Kuzu gibi genel seyirci değil sadece sinemasever, sanatsever takipçiler için bir film olacak sanırım. Ama şu an beni en heyecanlandıran yeni yazıyor olduğum, Gezi sürecinden başlayıp, 28 Şubat’a ciddi bir şekilde uğrayıp 12 Eylül’e giden yeni hikayem, Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler.
BAŞROLDE İKİ ÇOCUK VAR
-Genel olarak performanslar çok başarılı ama çocuk oyuncular bir harika! Nasıl seçtiniz?
Erzincan’da seçim yaptık. Biliyorsun çocuk oyuncuları öyle istediğin gibi çalıştıramazsın. Kanunlarımız bu konuda yetersiz ama gene de var. Kanunların ötesinde senin kendi etik kuralların da var. Bu yüzden lokal oyuncuları seçtik. Ailelerinden uzak kalmadılar. Okullarından, eğitimlerinden uzak kalmadılar. Kolay değil, Mert de Sıla da başrolde. Her gün hem çalışıyorlar hem okulları var hem de rollerine çalışıyorlar. Burada Hakan Karsak bana destek verdi. Çocukları mükemmel şekilde hazırladı. Bana da yönetmek düştü.