Sinsi bir plan, kanlı bir strateji ile Mısır’da darbe yapan El-Sisi, Pakistan’ın eski darbeci lideri Pervaz Müşerref’in yeni başlayan duruşmasını izlemeye vakit buluyor mu? Mutlaka, yoğun işinin-gücünün arasında, 1999 yılında gerçekleştirdiği darbe ile ülkesini 9 yıl yöneten bir eski “meslektaşı”nın kaderini göz ucuyla izliyordur.
55 yıl içinde tam dört kez darbe yapmış Pakistan ordusu, bugünlerde pek hareketsiz. Ülke tarihinde ilk kez, bir eski genelkurmay başkanı, bir darbeci, üstelik cinayet suçlamasıyla sivil mahkeme önüne çıkarılıyor. Müşerref, Benazir Butto suikastını tezgahlama suçlamasıyla mahkeme önünde, benzer pek çok dava da yolda... El-Sisi’nin, Türkiye’nin de kendi “derin devleti” ve geçmişinde ağır izler bırakan “darbeci gelenekle” hesaplaşmasını yakın izliyor olması gerekir. Çünkü yarın, benzer gelişmenin Kahire’de yaşanması ve bir dönemin “güçlü askeri liderini” sivil mahkeme önünde görmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Müslüman ülke orduları
Soğuk Savaş, dünyanın dört Müslüman nüfuslu önemli ülkesinde, demokrasi süreçleri açısından ağır yaralar açtı. Türkiye, Pakistan, Endonezya ve Mısır, bu dönemde, silahlı kuvvetlerinin farklı nedenler ve farklı boyutlarda, “devlet sisteminin merkezinde yer aldığı ve gerekli gördüğü hallerde sivil demokrasiye müdahale ettikleri” yapı kazandılar.
Türkiye’de “geliştirilen darbeci gelenek” genel anlamıyla “Kemalist değerlere” sırtını yasladı ama, aslında, Mustafa Kemal’in asker-sivil siyaset ilişkilerindeki hassasiyetine ağır bir ihaneti sergiliyordu. (Mustafa Kemal, 30.Ekim.1924 günü askerlik yapanların siyasete karışmaması kararnamesini yayınlamış, Mareşal Fevzi Çakmak, 31 Ekim 1924 günü İstanbul mebusluğundan istifa ederek askerliği seçmiş, devamında da yine Mustafa Kemal tarafından ordunun siyaseti karışmasını önleyecek bir komutan olarak cumhuriyet tarihinin en uzun genelkurmay başkanlığı görevine (23 yıl) atanmıştı.)
Fakat, Soğuk Savaş yıllarında belli ki, Pentagon, stratejik noktalardaki Müslüman ülkeler ile ortak çalışmalarda, “istikrarsız” gördükleri sivil kadrolardan çok askerler ile çalışmayı tercih etmişti.
Bu yönüyle baktığınızda Türk ve Pakistan ordularının dönemsel darbelerini, buna karşılık Hüsnü Mübarek’in 30, Endonezya’nın ikinci cumhurbaşkanı Suharto’nun 31 yıllık diktatöryal dönemlerini birbirine benzetebilirsiniz.
Asıl mesele ne
Orduların, “derin devletin merkezinde yer aldığı” devlet yapılanmalarının doğuşunda komünizmle mücadele veya aşırı dinci radikal grupların engellenmesi stratejileri kamuoyunun önüne sunulan brifing raporları olarak dikkat çekti. Ama, aslında bütün bu yüksek iddialar, bir gerçeği saklamaya dönüktü: Halkın tercihleri ile şekillenen sivil siyaseti kontrol, gerekirse devre dışı bırakmak!..
Batı kamuoyu, onu şekillendiren medya, bir zemin yarattı: Çatışma, (Soğuk Savaş yıllarında) komünizm (Soğuk Savaş sonrasında) radikal İslam ile sürdürülen mücadelenin doğal sonucudur.
Oysa bu iddia, Müslüman nüfuslu ülkelerde halkın özgürlük, çağdaş demokrasi talepleriyle bu talepleri karşılamak için yola çıkmış sivil kadroların baskı altına alınmasını örtbas eden bir iddiaydı.
Mısır ordusu direnemez
Bugün Türkiye, bünyesinde yaşadığı bütün çalkantılara, özellikle hukuk sistemi üzerinde yoğunlaşan tartışmalara karşın, sivilleşme/demokratikleşme açısından önemli bir örnek oluşturuyor. Pakistan’da bağımsız hukuk, siyasetin sivilleşmesinde çok önemli rol oynuyor. Endonezya ise artık askerin geri çekildiği, güçler dengesinin yerli yerine oturduğu demokratik bir süreç yaşıyor...
Çünkü tarihin akışı bu yönde...
ABD ve Batı’nın bir darbeye kredi açtıktan yalnız 2 ay sonra, “biz ne ettik?” noktasına gelmiş olması da zamanın ruhunun önemini gösteriyor.
El-Sisi, cezaevinden çıkarttığı eski diktatör ile devirdiği Müslüman Kardeşler liderlerini Kahire’nin 2 ayrı mahkemesinde yargılamaya sokarak kendince bir gösteri düzenliyor. Geçiniz. Artık kendisi de Körfez ülkelerinden gelen sadakalarla uzun süre işbaşında kalamayacağını, yarın, ekonomik çöküşle birlikte dün Tahrir’de kendisini alkışlayanları karşısında bulacağını anlıyor.
Gerçek gösteri ise gelecekte belirdi bile... El-Sisi’nin bir gün, Pervaz Müşerref gibi güçlü avukatlara ihtiyacı olacak.