Gurbetle ilk tanıştığımız yıllardı. 80 öncesi İstanbul’da olayların göbeğindeki bir okulda geçen 4 yıl, hayatımın en zor dönemiydi. Bu yüzden 12 Eylül benim için özel anlam taşıyor...
Sanki okula değil DHKP-C merkezine gelmiştim.
Kantin duvarlarında ürkütücü sloganlar, militan fotoğraflar...
Kesintisiz eğitimle geçen bir hafta hatırlamıyorum.
Anfilerde derslerden çok beyin yıkama seansları düzenlenirdi.
Her vesileyle öğrenciler sokağa dökülür, Şişli’den Taksim’e sloganlar eşliğinde yürünürdü.
1977’de malum 1 Mayıs’ta fabrikadan işçileri, okuldan öğrencileri silah zoru ile toplayarak oluşturulan o 500 bin kişiden biri de bendim...
Bir piknik tüpünü doldurtmak için battaniyenizi alıp gece yarısı tüp kuyruğuna gidilen sol iktidarın “Ak günler”iydi...
Pencerelerine takılan camların ömrü 10 günü bile bulmayınca okulda para, fabrikada cam kalmamıştı. Bütün pencereler naylonla kaplı. Pat pat rüzgar sesleri arasında paltolarla geçen koca bir kış...
Oluk oluk kan akıyordu...
O yıllarda yaşanan terörün zararı, titreyerek ders dinlemekten ibaret olsaydı keşke.
Asıl vahamet, kan gölüne dönen sokaklarda yaşanıyordu.
Her gün 10-15 üniversitelinin katledilmesi vaka-i adiyeden sayılıyor, gazetelerde tek sütun haber olarak veriliyordu.
İşte böyle bir sürecin sonunda 12 Eylül’e geldik. Biz aylardır giremediğimiz ‘Bitirme Sınavları’na bu darbe sayesinde girdik ve mezun olduk.
Ortalık süt liman
olmuştu. Kenan Evren’e bütün yurttan dua yağıyordu.
Gel gör ki sokaklardaki terör hapishanelerin loş koridorlarına taşınmıştı.
Ayrıntılarına yıllar sonra vakıf
olduğumuz acımasız hakaretler, işkenceler, idamlar.
Yeni nesil farkında olmazsa da Türkiye’yi 50 yıl geriye götüren 12 Eylül’ün tahribatı hafızalardaki tazeliğini koruyor. Çanakkale’de yaşadığımız kayıplardan sonraki en büyük kırım 12 Eylül darbesinde yaşandı. 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde öldü, 171 kişi cezaevlerindeki işkencelerinde can verdi, 49 kişi idam edildi...
Evren, teveccühe layık olamadı...
O halde bir zamanlar Kenan Evren’e kurtarıcı gibi bakarken bugün darbeci olduğunu söyleyenler mi kınanmalı yoksa milletin samimiyetini suiistimal eden darbeciler mi?..
Kenan Evren bu milletin teveccühüne layık olamamıştır.
12 Eylül ile hesaplaşarak halka karşı işlenen bu nankörlüğün hesabını sormak isteyen iktidara destek vermeme uğruna darbecilerin yargılanmasına hayır diyenler de yıllar sonra aynı samimiyetsizliği göstermiştir.
MHP, CHP ve HDP’nin karşı çıkmasına rağmen AK Parti’nin çabalarıyla gerçekleştirilen referandum sonrası yargılanan Evren, dava sonuçlanmadan öldü. Yaşasaydı Orgeneral rütbesi Er olacaktı ama bitmediği için devlet töreni düzenlendi. Ailesi ve az sayıda kişinin katılımıyla toprağa verildi.
Cenazeye katılmayan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve parti liderleri sessiz kalırken, Genelkurmay Başkanlığı’nın “başsağlığı” mesajıyla taziyede bulunması dikkat çekti.
Darbenin mimarı olan Evren’i kendi parçası gibi gören Genelkurmay, bu mesajla son yıllarda takdir toplayan duruşunu zedelemiştir. Darbeci Evren’in arkasından Ertuğrul Özkök gibiler gözyaşı dökebilir. Ancak Peygamber Ocağı olarak bilinen Silahlı Kuvvetlerimizin, 13 yıllık duruşunu bozarak darbenin mimarına başsağlığı dilemesi demokratikleşen çizgisine uymadı.
Sonuç olarak bu bir demokrasi sınavıydı ve normalleşmeye çalışan TSK bunu kazanamadı...