Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun elim vefadı ile ilgili tartışmalar bir türlü sonlanmıyor.
Genelkurmay Başkanlığı’na yönelik de, kaza ya da cinayet gününe ilişkin, kaza ya da cinayet mahallinde yaşananlarla ilgili belirli çevrelerin ithamları, suçlamaları mevcut.
Aşağıda bir gazeteden copy-paste yöntemiyle iktibas ettiğim bir Genelkurmay açıklaması var.
Genelkurmay Başkanlığı, Kahramanmaraş’ın Göksun bölgesinde 25 Mart 2009 tarihinde, meydana gelen helikopter kazasında hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte 5 kişinin hayatını kaybetmesiyle ilgili bir gazetede yayınlanan ve gerçekleri yansıtmadığı savunulan haberdeki 4 dakika 37 saniyelik radar kayıtlarıyla ilgili bilgilendirme yaptı: “Söz konusu gazete haberinde yer alan kaza ile ilgili 25 Mart 2009 günü saat:15.03-15.07 arasına tekabül eden 4 dakika 37 saniyelik radar kaydı, 23 Ağustos 2011 tarihinde yine Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.”
Benim dosyaya ilişkin özel bir bilgim yok ama bu olayda Genelkurmay Başkanlığı’nın özel, kasıtlı bir dahli olduğunu düşünmüyorum; helikopterin üzerinden tesadüfen, kasıt unsuru taşımaksızın uçan askeri uçaklar konusunu bilemem, böyle bir durum varsa da Genelkurmay’ın bu durumu açıklamasında sonsuz fayda vardır.
Çok abartılı komplo teorilerine girmez iseniz Genelkurmay’ın o tarihte Muhsin Yazıcıoğlu’nu neden öldürmek isteyeceğini anlamakta da zorlanıyorum.
Ancak, meselenin başka, Genelkurmay’a ilişkin çok daha vahim bir boyutu daha var.
Türkçemizde çok sevdiğim bir ifade var: “Allah yakışan iftiradan korusun”
Ergenekon ve Balyoz davalarında da birileri “asker bu pis işleri yaptı” dedi, başka birileri de “asker bu işleri (darbecilik) yapmadı” dedi ama söylenmeyen, kimsenin söyleyemediği esas cümle “asker bu işleri yapmaz” oldu.
“Allah yakışan iftiradan korusun”dan da muradım bu.
Gecikmeli de olsa, gelelim bu yazımın esas konusuna.
Genelkurmay yukarıdaki Yazıcıoğlu açıklamasının sonunda, söz konusu radar kaydının Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiğini açıklıyor, buraya kadar çok iyi ama bu son açıklamayı, aşağıdaki satırları okurken aklımızda tutalım.
26 Mart 1994 tarihinde yani yaklaşık tam yirmi sene önce Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı resmi askeri uçaklar Şırnak bölgesinde Kuşkonar ve Koçağılı isimli iki köyü bombalıyorlar, kadın, yaşlı, çoluk-çocuk 38 yurttaşımız hayatını kaybediyorlar.
Bu bombalama sonrasında komik ve ilginç gelişmeler yaşandı, dönemin Başbakanı Prof. Tansu Çiller köyleri PKK uçaklarının bombaladığını söyledi, vs.
Genelkurmay ise ısrarla o gün, o bölgede uçaklarının olmadığını açıkladı, olayla ilgili savcının başvurularına da aynı yanıtı verdi.
Ancak, fikr-i takip kavramı gelişmiş bir avukat, ölen köylülerin yakınlarının avukatı meselenin peşini bırakmadı, Genelkurmay’ın, normal koşullarda, normal bir ülkede, bir hukuk devletinde doğru kabul edilmesi gereken açıklamalarına itibar etmedi, iyi ki de etmedi ve en sonunda Sivil Havacılık kayıtlarından o gün, o bölgede, o iki köyün üzerinde uçan askeri uçakların varlığını kanıtladı, bombardımanı böylece PKK’nın olmayan uçaklarının yapmadığı anlaşıldı, Tansu Hocanın kulakları çınlasın, bu ihtimal zaten bizim Hava Kuvvetleri için muhtemelen daha da kötüydü.
Bu gelişmeler sonrasında AİHM de Türkiye’yi yirmi sene sonra çok büyük tazminatlara mahkum etti, bu karar sonrasında da birileri, “iyi sıhhatte olsunlar”, kararda AİHM’in PKK mensupları için “özgürlük savaşçıları” tabirini kullandığı çirkin, hayâsız yalanını yaymaya çalıştı, bu kadar etkin ve yaygın kim çalışabildi, bunu da takdirlerinize bırakırım.
Kıssadan hisse: Genelkurmay yirmi sene Kuşkonar ve Koçağılı köyleri üzerinde 26 Mart 1994 tarihinde uçak uçurmadığını ısrarla iddia eder ama sonra bu iddianın doğru olmadığı başka bir resmi organ tarafından kanıtlanırsa inandırıcılık, maalesef, gerçekten maalesef, dibe vurabiliyor.
Malatya Savcılığı’na gönderilen radar kayıtlarının inandırıcılığı biraz da 1994’den beri savcılara verilmeyen Kuşkonar ve Koçağılı semalarının kayıtlarına bağlı.
O zaman da Yazıcıoğlu hakkında Genelkurmay’ın muhtemelen doğru açıklamaları kuşkuyla karşılanabiliyor.
Yazık, gerçekten çok yazık.