Bu ülke için ‘eski günler’ bazen on yıl öncesi olurken bazen de üç yıl öncesi dahi ‘eski günler’ sayılabiliyor.
İnsan hatırladıkça şaşırıyor.
Öyle ya...
Nereden nereye...
Yıl 2009... Dönemin Genelkurmay Başkanı epeyce medyatik bir isim: Org. İlker Başbuğ. Evinde televizyonu olan yediden yetmişe herkesin tanıyacağı kadar popülaritesi olan Başbuğ yine ekranlardaydı:
‘Kağıt değil fotokopi’, ‘Lav değil boru’ gibi kafiyeli, kısa, öz, akıllarda kalıcı, deyim yerindeyse ‘manşetlik’ cümleler kuruyordu.
Elindeki lav silahını tutarken ‘Korkmayın yav’ diyerek gülümsüyor ve o elindeki şeyin ‘boru’, darbe planlarının ise ‘kağıt parçası’ olduğuna inanmamızı isteyerek bizlerin de ‘gülümsemesini’ arzu ediyordu!
Olmadı parmak sallayarak ‘hesabı sorulacak’ diyerek medyayı tehdit ediyordu.
Hatırlayın.
Sabah Başbakan konuşuyorsa akşama Genelkurmay Başkanımız konuşuyordu. Öyleydi yani.
Ha Balyoz demişken... Çetin Doğan Paşa, Balyoz soruşturması kapsamında hakkında yakalama kararı çıkartıldığında, nöbetçi hakim tarafından tutuklama kararı yüzüne okunduğunda ‘Herkes görecek ki bu balyoz birilerinin kafasına inecek’ diyerek tehdit sallamıştı.
Yıl 2010. Aylardan Nisan mıydı?
Rasim Ozan Kütahyalı, Melih Altınok ve başka arkadaşlarımıza devlet memuru olan Başbuğ Paşa’nın bu kadar vara yoğa konuşmasına itiraz etmiş “Devlet adamı değilsin, siyasi iradeye bağlı bir devlet memurusun” diyerek kendisine unuttuğu ‘memurluk’ görevini hatırlatmıştı.
Sonuç: O günkü Genelkurmay Başkanımız devlet memurluğunu ‘hakaret ve tezyif’ olarak görmüş ve peş peşe on dört dava birden açtırmıştı.
Eski dönemde Genelkurmay Başkanına ‘devlet memuru’ hatırlatması yapmak dahi suçtu.
***
Yıl 2013. Mevsimlerden sonbahar. Güzel bir tesadüf olsa gerek, aylardan yine Ekim ortası...
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ‘zorunlu’ bir açıklama gönderdi.
Zira, uzunca zamandır kendisi darbe zanlısı ve tutuklusu askerler ve yakınları tarafından ‘susmakla’ ve askerine sahip çıkmamakla suçlanıyordu.
Özel Paşa, 250 metre uzaklığında görülen davaya bir gözlemci dahi göndermemekle, Genelkurmay’ın eski Başkanı’nın müebbete çarptırılmasına sessiz kalmakla itham ediliyordu.
Başbuğ’un eski danışmanı “Genelkurmaydan balyoz gibi suskunluk” yazıları kaleme alırken, kendisi de Özel Paşa’ya medya aracılığı ile “Bugün, Genelkurmay Başkanlığı makamında oturan komutan, verilen bu kabul edilemez karar karşısında sessizliğini sürdürecek midir?” mektubunu gönderdi.
Özel Paşa kendisini ‘konuşmamakla’ suçlayanlara ‘Balyoz gibi’ cevap verdi.
Dedi ki: Ben bir kamu görevlisiyim. Bu nedenle mümkün oldukça konuşmamaya ve gündemde olmamaya gayret sarf ediyorum.
Dedi ki: Genelkurmay Başkanı, devlet sorumluluğu olan, görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiş, TSK’nın komutanı ve kamu görevlisidir.
Dedi ki: Yargı kararları üzerinde yorum yapma hakkım bulunmamaktadır.
Anlamayanlar için daha açık yazmak gerekirse: Vesayet bitti. TSK kendisini siyasi iradenin üzerinde ve siyasi iradenin alanlarını daraltacak bürokratik bir kurum olarak görmemektedir.
Bürokratik vesayette TSK olarak bizler yokuz. Devlet memuruyuz ve siyasi iradeye bağlıyız.
Dedi...
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in yaptığı bu açıklama diyebilirim ki ‘Demokratikleşme Paketi’ kadar hatta ondan daha önemlidir ve bu açıklamasıyla ‘asker’ kışlasına ‘geri adımla’ dönmüştür.
Türkiye’de önemli bir eşik daha aşılmıştır.
‘Devlet memurluğunu’, ‘Kamu görevlisi olmayı’, hakaret ve tezyif sayan Genelkurmay Başkanı’ndan “Yetkilerimiz ve görevlerimiz yasalarla belirlenmiştir. Devlet memuruyum, konuşma yetkim yok” diyen Genelkurmay Başkanı’na...
Yumruğunu masaya vurmasını, postalını siyasi iradenin kafasına geçirmesini isteyenlere Necdet Özel Paşa bu açıklamasıyla gerekli demokrasi dersi verdi.
Balyoz gibi cevap verdi: Sizin ve yakınlarınızın acısını yüreğimde hissediyorum ancak vesayet bitti ve biz yokuz!
Özel Paşa bir kez daha üzerine düşeni yaptı. Şimdi vesayet sistemini bitirmenin kurumsal gereklerini yapmak, bunun gerektirdiği reformları yapmanın ve hayata geçirmenin vaktidir.