Liseli genç arkadaşlar, lise öğretmenleri, lisede okuyan çocuğu olan anne-babalar.
Bu yazı sizin için…
Yüzlerce kez, üniversitelerde gençlere konferanslar verdim. Sonra bir gün bir liseye gittiğimde, geçmişte gittiğim bütün üniversite konferanslarına pişman oldum.
“Keşke üniversiteler yerine, liselere gitseymişim” dedim. Hatta ortaokullara…
Bu yıl çoğunlukla liselere gittim. Her çeşidine, meslek lisesine, anadolu lisesine, fen lisesine, imam-hatip lisesine.
Genel olarak gördüklerim şunlardı.
- İlköğretim ile liseler arasında, lise ile üniversite arasında çok kalın bir duvar var. Liseye giden bir öğrenci liseden sonrasına dair planlama yapmıyor (Üniversite sınavı puanını arttırmak dışında) Yani gelecekte hangi mesleği yapmak isteyeceğine, hangi alanlarda uzmanlaşmak isteyeceğine dair.Sadece üniversite sınavı puanı odaklı bir lise hayatı.
- Liselerde vizyon yok, çünkü lise öğretmenlerinin eline sadece müfredat tutuşturulmuş. “Şu, şu, şu dersler işlenecek” NOKTA. Geri kalanı? Gencin hayatı? Tüm okula bakan bir rehber öğretmen, hepsi bu…
- Bir liseye konferansa gittiğimde yılda kaç konferans yapıldığını sordum. “1 ya da 2” dediler.Sizde konuşması için X isimli dev şirketin İnovasyon başkanını davet edelim” dediğimde okul müdürünün şok geçirmesine şok geçirdim.
- Lise öğrencisi çocuk ile genç kavramları arasına sıkışmış kalmış. Derse onlara “Gençler, artık büyüdünüz” diye başlayan öğretmen, dikkatleri dağıldığında tebeşiri kafalarına atıp “Sus çocuğum, gerizekalı mısın?!” diyerek kimlik çatışması yaşatıyor çünkü. Evde de durum farklı değil. Kendisine genç gibi davranan aile, gencin bir fikir beyanında “Senin dilin fazla uzadı” deyiveriyor. Bu, liseli gençlerde gerginlik sebebi…
- Eskiye göre liseli gençlerin erişim olanakları da , kendilerini bekleyen tehlikeler de muazzam artmış durumda. Artık her yerdeler, evden çıkmasalar bile sosyal mecralarda inanılmaz aktifler. Bu aktiflik onlara “ben tamamım, her şeyi biliyorum” hissi veriyor. Öyle ki öğretmenlerine de, ailelerine de “Ben senden daha fazla şey biliyorum” diyorlar, bazen sesli, bazen de içlerinden…
- Eskiden liselerde siyasi ideoloji yok denecek kadar azken, şimdilerde kendilerini gösterme ve bir duruş sergileme ihtiyacıyla kendilerine el uzatan siyasi, ideolojik oluşumlara da çok rahatlıkla kapılarını açabiliyorlar. Bu ideolojik yapılar da liseli gencin henüz oturmamış iradesini, karakterini kolayca ipotek altına alıp istediği gibi yoğurma imkanı buluyor.
- Lise öğrencisi zaptedilmez bir halde, içi içine sığmıyor. Sürekli gülmek, şamata yapmak istiyor çünkü içten içe çözemediği açmazları var. Aileyle iletişimsizliği arkadaşları arasında dışa vuruyor. Derslerdeki başarısızlığı fırlamalıkla açığa çıkarıyor. Sürekli gırgır-şamata halindeler ama aslında içinden çıkamadıkları tedirginliklerin sonucu bu. Aslında her asilikleri, her fırlamalıkları bizlere “bana yardım et, bana destek ol” demenin bir başka türlüsü.
Kısaca başlıklar halinde böyle.
Peki ne yapmak gerekiyor?
LİSELERDE TOPYEKÜN KALKINMA
- Öğrencilerden önce öğretmenlerle başlamak gerekiyor liselerdeki uyanışa. Onlara sadece müfredattan değil, ülkenin geleceğinden sorumlu olduklarını hatırlatmak gerekiyor. Endoplazmik retikulum ile golgi aygıtı (Nedense liseden beri aklımdan çıkmıyor bu ikisi) değil sadece gençlere öğretmesi gereken bir biyoloji öğretmeninin. Her biri birer rol model olmalı, kanaat önderi gibi davranmalı öğretmenlerin.
- Yine öğretmenlerle ilgili, bundan 20 yıl önce öğretmeninin duruşu, ağırlığı çok daha fazlaydı. Bugün iletişim olanaklarının gelişmesiyle artık instagramda öğretmenlerinin dün gece eşiyle yediği romantik yemeği ya da sevgilisiyle samimi pozlarını görebiliyorlar. Öğretmen - öğrenci arasındaki ilişki kıldan ince, kılıçtan keskin bir hal almış durumda.
- Liselerde çok daha fazla etkinlik, organizasyon, konferans düzenlenmeli. Buradan duyuruyorum, liseler, sizden gelen davetlere sonuna kadar açığım. İstediğiniz konuşmacıyı da sizin adınıza ikna etmek için varım!
- Liselerde kulüpçülüğün artması, üniversitedeki gibi sosyal bir yaşamın lise hayatına taşınması gerekiyor.Bu sosyallikle dolduramadığımız gençleri, başka odaklar başka sosyal kültürlerle dolduruyor.
- Anne-babaların liseli gençleri boğmadan, sıkmadan iki adım uzaktan takip etmesi gerekiyor. Sıkıp bunaltmak onları kötü alışkanlıklara teşvik etmekten başka bir şey değil.
- Yine anne-babaların çok çok uyanık olması, dahası çocuklarından gelecek her türlü habere hazırlıklı olması gerekiyor.“Benim çocuğum yapmaz” dediğiniz genci kaybedersiniz, ruhunuz duymaz.
- Okul yönetimlerinin sadece öğretmenlik ve yöneticilik formasyonlarının olması yeterli değil. Psikoloji, pedagoji bilmeleri, yeni genç jenerasyonun kültürüne dair de eğitimler almaları gerekiyor. Kızan-bağıran, sürekli disiplinle tehdit eden bir okul müdürü yerine onların dilinden konuşan, arada çağırıp karşısına alıp sohbet eden yöneticiler gençlere fayda sağlayabilecek.
Gençliği korumanın, kurtarmanın ve yükseltmenin yolu liselerden geçiyor.
İlköğretim hastalık öncesi aşı ya da erken teşhis dönemi gibidir.
Lise, yeni başlayan hastalığa tam zamanında müdahaledir.
Üniversite ise artık çok geç demektir.
Üniversitelerden çok daha erken başlamak zorundayız gençlere dokunmaya, sahip çıkmaya, destek olmaya.
ÜNİVERSİTE ÇOK GEÇ!