İlk önce, tüm imkânsızlıklar ve zorluklar içinde ana caddeden sapmayan geçmiş ulemâ zemmedildi, yazıp çizdikleri itibarsızlaştırılıp bir kenara konuldu.
Sonra, “Ümmetin temel yapısı” olan ashab-ı güzîn anlayışımız parçalandı. Bir bütün olarak görmemiz gereken ashab-ı güzîn (Radıyallâhü Anhum) hakkında, “Şunu severim ama öbürkünü sevmem; şu şunu yapmıştı öbürkü şunu yapmıştı” söylemlerle, kadınların kısır partilerinde yaptıkları dedikoduları aratmayacak ‘ilmî mülahazalar’ neticesinde sahabe efendilerimiz hakkında da halkın zihninde şüpheler oluşturuldu.
Ulemâmız ve sahabe efendilerimizin ardından, tahmin edeceğiniz üzere sıra Peygamber Efendimiz’e (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) geldi. Burada iki aşamalı bir yol denediler. İlk olarak, binbir hassasiyet ve binbir çileyle kayıt altına alınmış hadîs-i şeriflerin sıhhatiyle ilgili vesvese yaydılar; “hadîs denilen sözler gerçekten Peygamber’in sözleri miydi?” Dünyada hiçbir ilim dalında olmayan bir disiplinle tasnif edilen hadîs-i şeriflerin tümünü şüphe küfesine koydular. Ardından sünnet-i seniyyeyi küçümsediler, karikatürize ettiler. Böylece halkın Peygamber Efendimiz’le olan nispetini koparttılar. Ve en sonunda da, “O da bizim gibi insandı canım” diyerek Peygamber Efendimiz’i kendi çukur seviyelerine indirmeye çalıştılar. Oysaki insan O’ydu (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ve biz de O’na bitişik bir hayat sürdükçe insandık!
Ve nihayetinde gele gele mevzu Kur’an-ı Kerîm’e geldi. Batı’dan aparttıkları tarihselci söylemlerle, kendilerine kenef yolunu bulduramayacak akıllarıyla Kur’an-ı Kerîm hakkında şüpheler yaymaya başladılar. Kimi bazı âyetlerin günümüze hitap etmediği söyleyip değiştirilmesi gerektiğini söylerken, kimi de “Allah bu âyette böyle dememesi lâzım, Peygamber bunu kendisi söylemiştir” diyerek hem Allahçılık oynuyorlar hem de Peygamberimizi hevasına uyup Kur’an’a kendi sözlerini kattığı iftirasını atıyorlar. Görüyorsunuz değil mi, kaç cinayet bir arada!
Tüm bu şeytanî çalışmaların bize söyletmek istediği şu: Mâdem hadîsler şüpheli ve mâdem Peygamber Kur’an’a kendi sözlerini katmış o zaman Kur’an da şüpheli, nereden bilelim Kur’an’da geçen âyetlerin hangisi Allah’ın sözü hangisi Peygamber’in sözü, bu durumda bu dinin neresine inanacağız?
Evet, bizlere bunu sordurtmak, bu şeytanî vesveseyi kalplerimize yerleştirmeye, köklerimizle nispetimizi koparmaya çalışıyorlar.
Tüm bu şeytanî çalışmalar, düzenledikleri ilk Abant toplantısında yayınladıkları bildiride “Akıl ile vahiy çelişirse akıl tercih edilir” diyen, “Dinlerarası diyalog” adı altında İslâm’ı diğer dinlere stepne yapan, Kelime-i tevhidden Peygamberimiz’in ismini çıkartan, zarûrât-ı diniyyeyi teferruat gören Fethullahçı Terör Örgütü’nün faaliyetlerine paralel çalışmalardır.
Müslüman Anadolu halkının İslâm’a olan inancı zayıflatılarak işgale ve sömürgeye hazır hâle getirmek istiyorlar. Ne diyordu FETÖ’nün başı, “Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir!”
İslâm varsa vatan vardır, İslâm yoksa vatan da yoktur!