Haçlı Seferlerinin sarsamadığı Osmanlı İmparatorluğu, içerdeki ihanet ve işbirlikleri sonucu yıkıldı.
Küllerinden yeni bir devletin doğması ise Anadolu’da sergilenen birlik ve beraberlik ruhu sayesinde oldu.
Bugün de Türkiye işgal dönemini aratmayan bir muhasara altındadır.
Hatta özellikle FETÖ’nün hain işbirlikleri bu kuşatmayı daha karmaşık ve tehlikeli hale getirmiştir.
Oysa bugün o yıllarla mukayese edilemeyecek kadar gelişmiş bir ülkemiz var ama aynı düzeyde bir toplumsal barıştan bahsetmek mümkün değil.
Başka bir ifade ile toplu iğnesi bile olmayan bir milletin, birlik ve beraberlikle neler başardığını dikkate aldığımızda, bugün aynı ruhun sağlanması durumunda neler yapabileceğimizi hayal etmek bile mümkün değildir.
Onun içindir ki düşmanlarımız, yıllardır bu birlik ve beraberliğimizi hedef almaktadır.
İlk yıllarda, “dinsizlik” olarak uygulanan Laiklik, 1980 öncesinde gençliğimizi kırıp geçiren sağcılık-solculuk, her fırsatta piyasaya sürülen Alevilik-Sünnilik bu birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik fitnelerdi.
FETÖ kanser gibidir
“Gezi” ülkeyi iç savaşa götürmesi için çakılmış bir kıvılcımdı ama çok şükür fazla yayılmadan söndürdük.
Sonrasında ise yıllardır içten içe yanan bir İngiliz fitnesi patlatıldı.
Devleti yıkmayı veya iç savaş çıkartmayı başaramadılar ama karıyı kocadan, oğlunu babadan ayırarak toplum sağlığımızı tehdit eden bir kanser ürettiler.
Türkiye düşmanlarının yıllardır tepe tepe kullandığı bu “İngiliz Anahtarı” şimdi iç barışa ağır hasar veren bir dinamit olmuştu.
Yedi düvelin maşası olan bu örgütü bertaraf etmek, “asrın İstiklal Mücadelesi”dir.
Ancak, kriterlerin yanıltıcı etkileri ve FETÖ’nün yoğun manipülasyonları bu mücadeleyi zorlaştırdı, iç barışı zedeleyen yeni travmalar oluşturdu.
Bu ulusal mücadelede devletin ve milletin yanında yer alması gereken muhalifler ise ucuz istismar yöntemini tercih etti.
15 Temmuz hedefine ulaşsaydı bugün Türkiye’de ne demokrasi vardı, ne iktidar ne muhalefet ne de medya...
Bu çarpıcı gerçek ortada iken, “Erdoğan’dan kurtulmak için” 2019 seçimlerini son şans olarak gören muhalifler FETÖ’nün yanına savrulmaktan bile çekinmediler.
Bu siyasi mücadele değil, bindiği dalı kesmektir.
İstismarı önleyelim
Yeniden bir toplumsal mutabakat zamanıdır.
Toplumsal risklerimizi yeniden tarif etmeli ve herkes duruşunu buna göre güncellemelidir.
FETÖ ile mücadelede toplumsal desteği zedeleyen istismar gerekçeleri ortadan kaldırılmalıdır.
Her şeyin “meşru” olduğu bir dönemde çocuğunu FETÖ okuluna veren veli, turizm şirketlerinin talebi doğrultusunda Asya Finans’a para yatıran umreci, mazbut bir yer aradığı için yurtlarında kalan öğrenci istenirse “FETÖ’cü” ilan edilebiliyor.
Hâlâ deşifre olmamış hakim ve savcıların, bu tür kriterlerle yaptığı “meşru manipülasyonlar” yargıya güveni de zedelemektedir.
Yargıtay’ın, Burdur’daki bir davaya “Sempati duymak FETÖ üyeliği için yeterli değildir” gerekçesiyle verdiği bozma kararı ve bazı bilirkişi ve hukukçuların, “ByLock programına yönlendiren uygulamalar” gibi uyarıları dikkate alınarak “gerçek FETÖ’cülerin”, daha güçlü bir irade ile yargılanması sağlanmalıdır.
Bütün bu adımlara rağmen, hâlâ PKK/PYD, DEAŞ ve FETÖ’yü terör örgütü olarak tanımayan kişi ve kurumlar, onlarla aynı muameleyi hak etmiş demektir.
***
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milli mutabakat için attığı adımlar, bağlamından koparılarak istismar malzemesi yapılmamalıdır.
Ayrıca, siyasi gücünü kişisel çıkarları için kullanarak toplumsal mutabakatın dibine dinamit koyan menfaatçiler de ayıklanmalıdır.