İnsanlık olarak ilginç zamanlardan geçiyoruz. Eşine benzerine az rastlanır olaylar yaşıyoruz. "Tarihe tanıklık etmek" diye bir tabir vardır ya, işte biz böyle bir anı yaşıyoruz. İleride torunlarımıza anlatacağımız, geçmişten dersler verebileceğimiz zamanlardır bunlar...
Dünya maddeten ve manen bir ateşin içine atılmış durumda...
Şehirlerin siluetini bile değiştiren, sosyal ve ekonomik hayata ziyadesiyle etki eden yangınlarla karşı karşıyayız!
Gerçi tarihin seyrini değiştiren olaylardan birinin yangınlar olduğunu, tarihte böyle pek çok yangının var olduğunu da biliyoruz.
Belki yangın bölgesinden uzaktayız ama orada yaşanan acıları yüreğimizin ta derinliklerinde biz de yaşıyoruz. Yaşadığımız acı sadece "insan" denen canlının yanmasından değil. Bitkilerin, hayvanların, Allah'ın yaratmış olduğu bütün canların yanma acılarını hissediyoruz.
"Annelik" duygusunun sadece insana has bir duygu olmadığını, "acı"nın sadece insana özgü bulunmadığını, adeta "umut"un sadece insanın hissettiği bir duygu olmadığını da şahitlik ederek öğreniyoruz...
Manevi yangınlar ise daha uzun bir süredir devam ediyor. Gençlerimizi avucunun içine alan ateizm, deizm, lgbt yangını dört bir yanımızı sarmış durumda.
Anlaşılan o ki, manevi yangınlar yetmedi zamanın Büyük Şeytanına...
Afrika başta olmak üzere sömürgecilik zulümleri yetmedi modern zalimlere.
Lut kavminin çirkin fiillerini yeniden işlemek kesmedi günümüz şeytanlarını.
Ateizmi bir din haline getirmekle yetinmediler Allah düşmanları. Yetmedi ve yetinmediler ki, dünyayı maddi ateşlerin kucağına itiverdiler.
Anlaşılan yıllar öncesinden bugünün planlarını yapmışlar. Bu niyetlerini de bir şekilde belli etmişler. TIME Dergisinin kapağına baktığımızda bu hissi ediniyoruz.
Bugün ülkemiz başta olmak üzere bütün dünyayı saran yangınların planlı ve programlı yapıldığı düşüncesi neredeyse kanaat olmaktan çıkmış. 'Gelin dünyayı yakalım!' dercesineşer ittifakı birleşmiş ve "top yekûn bize teslim olmazsanız dünyayı yakarız!" demeye getiriyorlar.
Amaçlarının ne olduğu kendileri ve piyonları tarafından biliniyor. Ama bilmedikleri bir şey daha var... Onu bir kıssadan hisse ile anlatmaya çalışalım...
Anlatırlar ki, salih bir kul zamanında bir şehirde büyük bir kıtlık meydan gelir. Öyle ki, toprak ot bitirmez olur, halk bir damla suya hasret kalır. Bu salih kula gelip yağmur duasına çıkılması talebinde bulunurlar. Salih kul, halkla birlikte yağmur duası için yola çıkar. Bir yere geldiklerinde durup bir süre sessiz kalır, sonra yönünü şehre geri çevirir, yağmur duası yapmadan döner. Şaşkınlık içinde kalan halk bunun sebebini sorar. Salih kul şu cevabı verir: "Yolda giderken yerde bir karınca gördüm. Karınca susuzluktan bitkin bir halde sırt üstü yatmış, ayaklarını havaya dikmiş bir haldeydi, demek ki, o da dua ediyordu. Eğer her şeyi gören ve bilen Allah, karıncanın bu yakarışları karşısında yağmur vermiyorsa bizim dualarımız hiçbir işe yaramaz." Bu tespitin ardından öyle bir yağmur yağar ki hem şehir halkı hem de yaratılmış bütün mahlukat suya doyar...
Ne diyelim, ey Batının emperyalist zalimleri ve onların yerli işbirlikçileri, sadece insanların değil ama yaktığınız ağaçların, kuşların, kaplumbağaların, börtü böceğin çığlıkları sizin sonunuz olabilir.
Bunların hepsi Allah'ın kullarıdır ve yaradan, yarattıklarının çığlıklarına sessiz kalmayacaktır.
Bugün siz dünyayı ateşe verdiğiniz gibi gün gelecek siz de ateşler içinde kalacaksınız.
Aleviniz bol olsun...
-----------------------------------------------
Star Gazetesi yazarları arasına katılmaktan şeref duyuyorum.
Olaylara odaklanmış tespit ve tahlillerle, gündeme ve geleceğe dair iyimser bir bakışla ve sancıyla yazılmış, sosyolojik değerlendirmeler içeren, toplum-aile-kültür-eğitim eksenli ve tahlil odaklı yazılarla, felaket tellallığı da yapmadan, hayatın içinden cümlelerle bundan böyle her Çarşamba ve Cuma buradayız.