Cemal Şakar iyi öykücüdür. Hakiki bir dosttur. ‘Kaşıkdaş’ olmadık ama, aynı sofraya diz çöktüğümüz, aynı tastan çorba içtiğimiz çoktur.
(‘Kaşıkdaş’ gerçek bir nitelemedir. Eskiden, medreselerde, çok kaşık olmazmış. Beş altı talebe, çorbayı aynı kaşıkla içermiş. Bir kaşık çorba içer, kaşığı yanındaki arkadaşlarına verirmişsin. Eski hocalardan ‘kaşıkdaş’ lafını duyarsanız yabana atmayın.)
Ben, kabinedeki değişiklikleri yazacağım. Başlık olarak da ‘gelenler, gidenler’ derim diye geçti aklımdan.
Tabii ki, Allah’ın büyük ihsanı, çağrışım. Taa, Cemal’in ilk kitabına gittim.
“Gidenler Gidenler”di kitabın adı. Başarılı bir ‘ilk kitap’tı.
Cemal, daha sonra çok yazdı. Yol Düşleri, Mürekkep, Portakal Bahçeleri, Sessiz Harfler... Çoğu öykü, 10-15 kitabı var.
Kabine değişikliklerini yazarken böyle bir pencere açmam yadırganabilir.
Benim tavrım da şöyle: Yadırganırsa yadırgansın.
Kim gitti?
Beşir Hoca gitti.
Başarılı bir bakandı. Hükümetin ‘ağabey’iydi. Özellikle ‘açılım’ ve ‘çözüm’ süreçlerinde, büyük sorumluluk taşıdı.
Dedikodular çıktı, ‘şundan gitti, böyle dedi ondan gitti’ diye. Öğrendik. Affını istemiş.
Emrullah İşler gitti.
Kısa sürdü bakanlık dönemi. Bence o da başarılıydı. Hem, bakanlığının görev alanında boşluk bırakmadı, hem de, bakanlar arasında, sözünü ‘paralel örgüt’ gerçeğinden esirgemeyen bakanlardandı.
Hayati Yazıcı, Ak Parti hareketi içinde mazisi çok eski bir siyasetçidir. Hakkında bir başarısızlık öyküsü bilmiyorum.
Bir beyanatını, biraz esneterek, paralel gazeteler manşet yapmıştı. ‘Paralel devlet olmaz’ gibi bir cümleydi. Ben, kendisini tanıdığım için, cümlesini kötüye yormadım.
Yerine Nurettin Canikli geldi.
Canikli, Ak Parti grubunda çok hizmeti geçmiş bir başkanvekilidir. Kıdemlidir ve başarılıdır. Refahyol döneminde İstanbul Defterdarıydı. Aktif bir bürokrattı.
Canikli’nin tercih edilmesini bir kadirşinaslık olarak görüyorum. Yazıcı’nın gidişi, bu kadirşinaslığa yer açtı diyelim.
Canikli’yle birlikte ‘gelenler’ faslına geçmiş olduk.
Yalçın Akdoğan, son derece dinamik bir siyasetçidir. Başından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanındadır. Eskiden olurmuş, ‘sır katibi.’ O derece yakınındadır.
AK Parti siyasetine teorik ve pratik katkıları olmuştur. ‘Muhafazakar Demokrat’ tabiri (ve kitabı) ona aittir. Eleştirenler olduysa da, kimse, AK Partinin siyasi karakterini bu tabirden daha iyi özetleyecek bir kelime, bir terkip bulamamıştır.
Başbakan Yardımcılığı görevinin neleri kapsadığını tam bilmiyorum. Ama, sürekli bir bakan kadar yoğun çalışan Akdoğan’ın, yeni mesaisinde de etkili olacağından eminim.
Numan Kurtulmuş, hepimizin yakından tanıdığı ve yakından izlediği, birikiminden, ehliyetinden kimsenin kuşku duymadığı bir siyasetçidir.
Çizgisi ‘sahih’tir.
Ben, hep, AK Parti’ye daha önce katılmalıydı demişimdir. Kısmet bu zamanlaraymış.
Katıldıktan kısa bir süre sonra Genel Başkan Yardımcılığı görevine geldi. Bu, ona verilen değerin bir göstergesidir. Şimdi, Başbakan Yardımcılığı görevine getirilmesi de öyle...
Numan Kurtulmuş’un da kabineye ‘derinlik’ kazandıracağını düşünüyorum.
Volkan Bozkır, uzun süre AB Bakanlığı’nda görev yapmış bir bürokrat. Tecrübelidir. Başmüzakereciliğin ve bakanlığın bütün meselelerine vakıftır. Bence, emanet, ehline verilmiştir.
Ve Mevlüt Çavuşoğlu.
Adını ilk kez Avrupa Parlamentosu’nda işittik. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı’na seçilmişti. 2010’la 2012 arasında bu görevi yürüttü.
ABD’de master yaptı. İngiltere’de doktora yaptı.
Çavuşoğlu’nun bilimsel birikimi ve dış ilişkilerdeki tecrübesi, -AB Bakanlığı dönemini de bu tecrübeye eklemek lazım- Dışişleri Bakanlığı’nda iyi bir performans için yeterli görünüyor.
Tabii ki, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi ‘durum’u, yani Türkiye’nin gücü, Çavuşoğlu’nun elindeki en büyük imkan.
Bir büyük imkan da, dünyanın en önemli dışişleri bakanlarından biri iken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu.
Eski veya yeni, bakanların başarısı, sonuçta, bizlerin, bu ülkenin vatandaşlarının başarısı olacaktır.
Memleketimiz için hayırlı uğurlu olsun.