Yaşanan olayların toplumsal etkileri bir anda ortaya çıkmaz. Başka bir deyişle bugün yaşanan toplumsal olayların nedenlerini bugünde aramamak lazım.
O yüzden günümüzde yaşanan cana kasteden cinnet olaylarının nedenlerini geçmişte, bugünlerde özellikle çocuklar üzerinden yürütülen "toplumsal cinsiyet" sapıklığının sonuçlarını ise gelecekte aramak lazım.
Son günlerde silahlı saldırı olaylarını okuyoruz, izliyoruz. Sokakta, dükkânda, evde yaşanan ve adeta bir "cinnet" olayı olarak ortaya çıkan bu olaylar elbette ki mazur görülemez. Katillerin en ağır şekilde cezalandırılmaları ve bir an önce bu olayların önüne geçilmesi gerekmektedir.
Peki, ne oldu da cinayet olayları adeta toplumsal kabule dönüştü?
Niçin insanlar birbirinin canına kasteder hale geldi?
Ev sahibi kiracısının, alacaklı borçlusunun, küçük bir ağız dalaşı sebebiyle rakipler birbirinin canına kasteder hale geldi?
Yıllar boyu koalisyonlara maruz kalmış ve istikrarı ve kenetlenmeyi unutmuş ülkemiz insanı, 2002 sonrası özlem duyduğu, arzuladığı bir on yıl yaşadı. Toplumu keyfince şekillendirmek ve insicamı bozmak isteyenler on yıl sonrasında Gezi sürecini, bu toplumun sevdiği, takip ettiği sanatçılar eliyle başlattılar.
İşte ne olduysa bu tarihten sonra oldu. Düğmeye basılmış gibi art arda kutuplaşmaya yönelik toplumu etkileyen olaylar yaşadık.
Gezi sonrasında vuku bulanları zikredecek değiliz. Başlangıcı söyledik, aradaki yılları herkes doldurabilir.
Bu yıl itibariyle ise peş peşe onulmaz yaralar almaya başladık. Deprem hepimizi derinden etkiledi. Toplum kenetlenmesine yönelik çabalar meyve vermeye başlıyordu ki o el sanatçı, şarkıcı, oyuncu marifetiyle yeniden sahaya çıktı.
Toplumu kutuplaştırmak, halkı birbirine düşman etmek, isyana sevk etmek, devlete saldırtmak, komşusuna hınç besletmek, kardeşi kardeşe böldürmek için dijital mecralar yoluyla yeni projeler tezgâha sürüldü.
Kimlik değiştirmiş kişiler aracılığıyla fitne topu dolaştırdılar.
Kâh Müslüman kılığında kâh insancıl tavırlarda kâh istismarcı kılığında, patlamaya teşne bir volkanı harlamaya çalıştılar.
Seçim süreciyle birlikte yürütülen bu süreç ürkütücü ayrıştırma hamlelerini sergiledi.
Din, mezhep, meşrep, şehir, ideoloji üzerinden, çokça acıyla birbirine bulanmış Anadolu insanının hassas yanlarını istismar etmeye çalıştılar.
Bir de milletin ruhunu yaşamayan, toplumun genetik kodlarına tamamen yabancı insanlar kendi aralarında oluşturdukları ittifaklarla iyiden iyiye düşmanlık yapmaya başladılar.
Küresel bir ekonomik kriz yaşanıyor. Ülkemiz üzerinde de etkisi yadsınamayacak derecede fazla.
Ekonomik sıkıntılar yaşam standartını düşürüyor. İnsanlar ekonomik meselelerle uğraşırken doğal olarak büyük stres ve baskı altında kalıyorlar. Borçlu borcunu ödeyemediği için, alacaklı parasını tahsil edemediği için manevi açıdan yıpranmaya, psikolojik olarak etkilenmeye başlıyor ve insanlar adeta patlamaya hazır bir volkan haline geliyorlar.
Yukarıda zikrettiğimiz sebepler neticesinde zaten tava gelmiş insanımız en ufak bir tartışmada bu psikolojik yıpranmışlık bir cinnet haline dönüşüyor.
Yazarız, anlatırız bu sürüp gider. Kelime haznemiz örnekleri ziyadesiyle deşifre edebilir. Ancak titreyen kalem; anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az uyarısı veriyor.
Gelecekte "intihar" vakaları olarak tezahür edecek bir diğer dayatma ise özellikle çocuklar üzerinden uygulamaya konulan "toplumsal cinsiyet" dayatması.
Toplumsal cinsiyet saçmalığı dünyada ve ülkemizde en acımasız şekliyle uygulanmaya çalışılıyor. Kız çocukları erkek olmaya, erkek çocukları ise kız olmaya teşvik ediliyor.
Dijital platformlar ve oyuncak endüstrisi üzerinden cinsiyet değişikliği teşvik ediliyor. Ailelere de çocuklarını cinsiyet kimliği olmadan yetiştirilmeleri konusunda tavsiyelerde bulunuluyor.
Mesela, İBB başkanı İmamoğlu'nun projesi olarak bilinen kreşlerde LGBT sembolleriyle donatılmış idareci odası ya da sınıflar var. Örnek olarak Başakşehir'deki kreşi verebiliriz.
Henüz neyin ne olduğunu idrak edemeyen çocuklar ise cinsiyet değişikliğine teşvik ediliyor.
Bugün yaşanan bu dayatmanın intiharlara kadar uzanan sonuçlarını yıllar sonra yaşayacağız!
Küçük yaşlarda cinsiyet değişikliği yapan çocuklar bugünlerde büyük travmalar ve pişmanlıklar yaşıyorlar. Hayatlarının mahvolduğunu itiraf eden çocukların sözlerini sağduyulu basından okumak ve görmek mümkün.
Ülkemizde de ileriki yıllarda benzer pişmanlık, travma ve intihar olaylarını görmek istemiyorsak bugün çocuklar üzerinden ailelere dayatılan toplumsal cinsiyet, LGBT ve benzeri sapkınlıklara karşı şimdiden tedbir almalıyız.
Aksi halde çok değil on yıl sonra gözlerimizin önünde intihar eden çocuklarımızın ardından kanlı gözyaşları dökeriz!
Tıpkı bugün bir cinnet sonrası öldürülen insanların ardından "yazık oldu" dediğimiz gibi...