Birileri “Eylül’de bir şeyler olacak” fısıltısını yayıyormuş... Fısıltıyı yayanlar adını bile koymuşlar: ‘Eylül sendromu’... Duyargaları açık olan seziyor, ben de bir şeyler hazırlandığından elbette haberdarım; ancak bu denli açık söz edilmesini Milliyet’in yayın yönetmeni Derya Sazak’a borçluyuz...
Sazak, “Eylül sendromunu peşinen reddediyoruz” demiş...
Herhalde Mısır’da olduğu gibi iki aşamalı bir planları var: İlk aşamasında, ön planda gençlerin görüneceği biçimde halkı sokaklara dökmek ve onların görünürlüğe kavuşmasıyla birlikte iktidar partisini yıpratacak çok-yönlü saldırılar başlatmak... İkinci aşamada, kafası karıştırılmış milyonların, mart ayında yapılacak yerel seçimlerde, farklı tercihlerde bulunmasını sağlamak...
Mısır’da bu planı uygulamaya koyanlar önce ‘suikastlı doğrudan darbe’ girişimini denemişler; bizimkilerin işi oraya kadar vardırması herhalde beklenmemeli.
Yoksa beklemeli miyiz?
Dünyadaki siyasi dengeler değişti ve ‘demokrasi’ artık gerçek anlamda halkın tercihlerini yansıtmaya başladı. Daha önce ‘demokrasi’ kavramıyla sorunu bulunan halklar bile, rahat bir ortamda sandık önlerine konulduğunda, kendilerine benzeyen insanları iktidara taşımaya başladılar. Venezuela, Bolivya ve Brezilya ile Latin Amerika’da daha erken başlayan bu gelişme, Türkiye üzerinden İslâm Dünyası’nı da etkisi altına aldı.
‘Arap baharı’ İslâm Dünyası’nda demokrasi yolunda yaşanan köklü değişimin adıdır.
Sürecin tersine dönüştürülme girişimi ise en son gerçekleşen değişimden başladı. ‘Arap baharı’nın son başarılı durağı Mısır’dan... Son bir yıl içerisinde tam altı kez sandık başına gidilen Mısır’da, halk, yalnız Muhammed Mursi’yi cumhurbaşkanlığına seçmekle kalmadı, partisini de iktidara taşıdı... Yeni anayasa yazımını üstlenecek Anayasa Komisyonu’nukendisine yakın kişilerden oluşturdu halk... Aynı halk referandumla Mursi’ye daha rahat hareket edebilme imkânı sağlayan yetkileri vermekte de tereddüt etmedi.
Uluslararası bir komployla devrilen Mursi’yle demokratikleşmeye de sekte vuruldu Mısır’da...
Tunus’ta suikastlarla aynı sonuç alınmaya çalışılıyor.
Galiba sıra bize geldiğinde ‘eylül sendromu’ fırına verilecek...
Eğer gerçekten böyle bir plan varsa, planlayıcılar büyük bir hesap hatası yapıyorlar: Bir kere Türkiye ‘demokrasi’ ile temasları henüz bir-iki yılı geçmeyen diğerlerinden farklı olarak 150 yıllık bir parlamenter sisteme sahip... Başından dört darbe geçtiği için deneyimi yerinde bir ülke... Şu anda iktidarda bulunan partinin arkasında büyük bir halk desteği var ve destek müdahaleci ortamlarda daha da yükseliyor... Daha da önemlisi, yönetimde yer alanlar, kolay pes edeceğe benzemiyorlar...
İş dünyası, bürokrasi, medyada da eski düzen hayli sarsıldı; içlerinden hâlâ işbirlikçilik yapabilecekler çıksa dahi, bu sektörlerin herbiri bütünüyle teslimiyetçi davranmayacak kadar değişime uğradı.
Ötekiler kadar kolay lokma değil Türkiye...
Yine de denemeye kalkabilirler elbette, manipüle edebilecekleri konu bulmakta zorluk da çekmeyebilirler: Suriye var, ‘çözüm süreci’ var, şimdi Mısır da bunlara eklendi... Ayrıca çok konuşulan bir ülkede lâfları başka yönlere çekip itibarsızlaşma kampanyası sürdürmek de zor olmayabilir...
Eylül’de hepsini ‘sendromları’ ile birlikte ülkemize bekliyoruz...