Stratejik Düşünce Enstitüsü hafta sonu, Ortadoğu’da geleceğin inşasında Kürtler konulu bir çalıştay düzenledi.
Son zamanlarda izlediğim, izlemeyip haberdar olduğum birçok toplantıyla kıyaslandığında, çalıştayın çoğulculuğu göze çarpıyordu.
Partili partisiz Kürtler, yeni bir parti kurmak için hazırlıklar yapan Kürtler ve HÜDA-PAR adıyla partileşen İslami referanslara sahip Kürtler ve bir de gri bölgede duran Kürt aydınları ve siyasetçiler.. BDP’den, AK Parti’ye, HAK-PAR’dan ‘Kürdistani Parti Girişimi’ne kadar farklı fikirlere ama ortak paydalara da sahip olan siyasi kesimler.. Akademisyenler, gazeteciler.. Haftanın ilk gününde Kürt meselesinin dününü, bugününü tartıştılar. Yarına ilişkin ilginç fikirlerini, dinleyicilerin de olduğu toplantıda ve medya huzurunda paylaştılar. Benim aklımda kalan ve önemli bulduğum tespitler şunlar oldu:
- Kürtler Türkiye’de ve Ortadoğu’da artık bir iç ve dış siyaset malzemesi olmak istemiyorlar. Tarihi, sorguluyor, ama tarihin öznesi değil, nesnesi haline getirildikleri netameli dönemleri, bugüne faydası olabilecek, siyasi bir kullanım alanı gibi de görmüyorlar.
- Bir dokun bin ah işit halleri geride kalmış gibi görünüyor. Mağduriyetler ifade ediliyor tabi, ama siyaset anlayışı dönüp dolaşıp mağduriyetlerle tanımlanabilen bir şey olmaktan çıkmış gibi görünüyor.
- Kürtler’in, Ortadoğu’nun iki ulus-devleti ve ulus-devlet bile olamayan, Baasçı diktatörlüklerin yönettiği Irak ve Suriye’de, rejimin ‘ideal düşmanları’ olmaktan çıkıp, geleceğin inşasında vazgeçilemez bir halk konumuna geldikleri bir gerçek. Yeni Irak Kürtler olmadan kurulamadı. Yarının yeni Suriye’si de Kürtler olmadan kurulamayacak. Türkiye için fazla söz gerek bile yok. Türkiye’nin geleceği her iki halkın kardeşliğinde ve toplumsal barışındadır. Bu üç ülkenin Kürt sorununda yaşadığı ve yaşamakta olduğu değişimden İran da kendini kurtaramaz.
- İşte bu tarihi evrede, Kürtler’in kendi aralarındaki anlaşmazlıkları normalleştirmeleri gerekir. Sorunların muhatabı, önemli oranda diyelim, birer Kürt sorunu olan devletler değil, bizatihi Kürtler’i yönetme iddiasında olan büyük ve etkin Kürt Partileridir artık.
- Bu partilerin sadece birinin, PKK’nin büyük bir iddiası var: Konfederal bir Kürdistan tahayyülü. Bu tahayyül, bugün başvurulan yöntemler ve araçlar bakımından çok kusurlu ve sorunlu bir siyaset anlayışıyla vücut buluyor. ‘Rojava Devrimi’ uğruna feda edilmeyecek hemen hiçbir şey yok gibi.
Bu da başlı başına bir sorun.
- Oysa Kürtler’in geleceğe dönük tahayyüllerinde, her yolun Roma’ya çıkması gibi, her yolun demokrasiye çıkması gerekir. Çözüm için farklı programlar öneren Kürt siyasi partilerinin her biri için demokrasi cazip bir çekim gücüne sahip, çalıştayda söz alıp konuşan bütün Kürt aktörler bunu ifade ettiler. Ama demokrasi maalesef yoksul toplumlarda kurulabilen ve yaşatılabilen bir rejim olmadı şimdiye kadar. Kürdistan’da da olmayacak. O halde Kürdistan’ın Allah vergisi doğal zenginliği, petrolü ve doğalgazı, siyasi tahayyüleriniz ne olursa olsun hesaba katmanız gereken bir faktör. Erbil (Hewlêr) hükümetinin bu konuda Irak anayasasının ona tanıdığı hakları kullanamaması bütün Kürtler’in sorunu olmalı, olabilmelidir. Ama kendi geleceğini bu hükümetin zayıflamasında gören, hesaplarını bunun üstüne kuran bir siyasetin Kürt halkına verebileceği fazla bir şey olmaz.
- Tam da bu noktada, Kürtler ve gelecek sorusu ‘özel statü’ elde etme mücadelesinden öncelikli olarak, bugünkü Kürdistan hükümetiyle dostça, milli bir hissiyat içinde ve iyi ilişkiler geliştirmek demektir.
- Son olarak, Kürt siyasetçilerin, iç işlerine karışılmaması yönünde bir düşünceye sahip oldukları biliniyor. Kendi arasında çatışma yaşamayan bir topluma kimsenin karışması söz konusu değildir. Ama kendi kendimi yöneteceğim diyerek, toplumu yukardan aşağıya kurmak gibi bir fikrin peşindeyseniz, size karışırlar. Bu çağda böyle bir şeyi KDP de yapsa PKK de yapsa yanlıştır ve yanlış hesap Bağdat’tan döner..
- Türk dostlarımız, bir iki istisna dışında çalıştayda dinleyici olmayı tercih ettiler gibi. Sanırım hep beraber çok şey öğrendik..