Türkiye sadece siyasi nefret üzerinden nefes alan bir ülke değil aslında.... Perşembe’nin Cuma’ya bağlandığı saatlerdi... Show Radyo’da Zeki Kayhan Coşkun, Matrax programını yapıyordu her zaman olduğu gibi. Eskişehir’den genç bir delikanlı aradı yayını.
Sultandere’de olduğunu, evinde ekmek olmadığını söyledi. Kısa bir süre sonra yayını dinleyen bir fırıncı devreye girdi. Hemen organize oldular.
Jandarma karakolunun civarında bir kebapçının önünde buluştular. Sımsıcak ekmek, ekmek olmayan eve gitti.
Evinde ekmek olmayanın ne etnik kökenini ne de mezhebini merak etti fırıncı. Genç de ekmeği getiren fırıncının iyi insan yanına saygı duydu, etnik kimliği ya da mezhebi önemli değildi.
Aynı ülkede yaşama ortak paydası diyorum buna ben. En büyük zenginliğimiz bu aslında bizim. Hoş zaman zaman kendisine kalan yüklü mirastan habersiz ve yokluk içinde yaşadığımız da oluyor maalesef.
***
Yayını dinlerken aklıma bir fast-food mağazasında müşterilerin bıraktığı patates kızartmasını yediği için müdürden dayak yiyen çocuk geldi.
O gece, haber sosyal medyada yayılınca Zeki Kayhan Coşkun’un dinleyicileri sabaha karşı Abbas Ağa Parkı’nda toplanıp, piknik tüpünde patates kızartıp, gördükleri herkese ikram etmişlerdi.
Suriye politikasında partilerin birbirinden daha farklı düşünmesi kadar normal bir şey olamaz.
Buna karşın, canlarını kurtarmak için Türkiye’ye kaçan insanlara,özellikle de çocuklara, kötü davranışa karşı durmanın partisi olmaz.
Tıpkı aynı ülkede yaşama paydası gibidir bu topraklar üzerinde vicdanlı olmak. Binlerce yıl boyunca, binlerce kavmin ve medeniyetin geçtiği bir coğrafyada, zaten aksi olsa şaşırmalı insan.
***
İstanbul’a Anadolu’dan gelen insanlar zaman içerisinde dernekler kurdular. Önce il adına dernek kuruldu sonra yetmedi ilçe bazlı derneklere geçildi ve en nihayetinde köylere kadar gitti iş...
Aynı şehirden olmak niye yetmez insana diye düşünürüm bu derneklerin tabelalarını gördüğümde. Sonra aklıma hep biyoloji dersinde ilk öğrendiğim konu gelir: “İnsanın yapı taşı hücrelerdir ve bölünerek çoğalırlar...”
Oysa insanlar bölünerek sadece azalırlar, birleşerek çoğalırlar. Ya derste bir yerde hata yapıldı ya da biz hayatın bu en temel gerçeğini unuttuk...
***
Perşembe gecesinin Cuma’ya bağlandığı saatlerde cep telefonundan radyoyu kapatırken sonsuz bir huzur vardı içimde.
Eskişehir Sultandere’de bir evin içinde yükselen ekmeğin buğusu İstanbul’da, içimi ısıtmaya yetti de arttı bile.
Cuma sabahına bu iyimserlik duygusuyla başladım. Sonra trafik, trafikte düşman ordusu içine yalın kılıç dalmış bir nefer gibi davranan uyanıklar...
Gazetelerin manşetleri, karşımda açık duran kanaldan akan haberler, geçen alt yazılar... Birbirinden bir “günaydın” lafını esirgeyen egolar... Sonra yakınlardaki okulun bayrak töreni öncesinde mikrofondan fırça atan müdür...
Hangi ekmeğin buğusu dayanabilir ki bunca öfkeye? Hiç tanımadığımız insanlara bu kadar çok nasıl öfkelenebiliyoruz? İnsanın aklı karışıyor ister istemez... Sonra da hiç tanımadığı bir insana, gece yarısından sonra ekmek ulaştıran fırıncıya duyduğun saygı artıyor.
Fakat ve ne yazık ki,bir ekmeğin buğusunun hayatına kattığı sıcaklık bu kadar öfke karşısında mağlup oluyor...