Türkiye gergin... 30 Mart Seçimleri gerilimi azaltmayı başaramadı, tam aksine siyasetin dili daha da sertleşti. İşin kötü yanı, siyaset gerildikçe bu durum toplumsal alana da yansıyor.
Sanki yağmur öncesi havanın sıkılması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından gelecek olan genel seçimler belki toplumsal gerilime bir boşalım alanı oluşturacak. Ancak o ana kadar toplumda ve siyasette yaşanan sıkışmalar marjinal gruplarca istismar edilmeye çalışılıyor, adeta seri çatışmalar tetiklenmeye gayret ediliyor...
Yaşadığımız gerilimde Hükümet’in bazı tercihlerinin elbette rolü var. Bunu zaman zaman ifade ediyorum. Ancak asıl sorun muhalefetsizlikte.
Meşru muhalefet siyasi boşluğu doldurmakta zorlanıyor. AK Parti gibi çok güçlü bir parti karşısında gücü hissedilmeyen meşru muhalefet, iktidara karşı oluşan tepkileri sisteme taşıyamıyor. Hal böyle olunca marjinal gruplara ve şiddet örgütlerine gün doğuyor.
Gezi Olayları’nı hatırlayacak olur isek, olayları ne CHP ne de bir başka siyasi parti örgütlemişti. Tam aksine meşru siyasi aktörler olayların peşinde adeta sürüklendiler. Tablo bugün de değişmiş değil... 17 Aralık sonrasında da, Soma Olayları’nda da meşru muhalefet partileri yön veren değil, takip eden konumunda kaldılar, muhalif gruplara yön ve hedef gösteremediler...
Muhalefetsizlik, Hükümet’e de hatalar yaptırıyor. Siyaset kanalıyla etkin ve yapıcı bir şekilde eleştirilemeyen Hükümet, kendi yolunu tek başına bulmaya çalışıyor. En kötüsü karşısında başedebileceği formal bir muhalefet olmayınca, aslında hiç tanımadığı ve bir tür nebula gibi toplumsal bir gaz ve toz bulutu karşısında çoğu kez etkili olmayan, hatta olayları daha da arttıran yöntemlere mahkûm oluyor...
Bahsettiğimiz gayrı-resmi muhalefet bugünlerde yine hareketli... Yeni bir Gezi Olayı çıkarmak istiyorlar... Sokaklarda barikatlar kurulsun, binalar ateşe verilsin, Hükümet’e karşı çok sert ve yaygın bir sokak hareketi başlasın, hatta komünler oluşturulsun arzusundalar... Bu hedeflerle hiçbir ilgisi olmayan, ancak Hükümet’e karşı sesini formal muhalefet üzerinden ulaştırmayan muhalif kitleler ise bilmeden de olsa bu tuzaklara düşmeye dünden hazır...
Peki, çare ne?
Çare sıkışmanın giderilmesi, biriken gaza kabul edilebilir bir kanal açılması. Bu ise yine meşru muhalefetten geçiyor...
Eğer iktidar ile muhalefet arasındaki dil yumuşayabilirse, miting meydanlarında siyasi aktörler karşı taraftan çok kendilerini anlatmaya başlayabilirler ise sokaklardaki gerilim de azalacaktır... Böylece istismar edilebilecek alanlar da daralmış olacaktır.
Aksi takdirde kazananı olmayan bir gerilim, sarmal şeklinde yükselecek ve gerilim kendisini siyasi ve toplumsal patlamalar şeklinde gösterebilecektir. Unutmayalım ki böyle bir sonucu bekleyen ve süreci bu yönde hızlandırmak isteyen dış unsurlar da boş durmayacak ve iç çekişmeyi çatışmaya çevirmenin gayreti içinde olacaklardır.