Hatırlatmaktan utandığım Gazze-yaşım süzülüyor. Vicdanlı olan herkes birbirine Gazze'yi hatırlatıyor, anlamadım unutmuş muydunuz?
Anlamadım, annesinin cenazesini saçlarından tanıyan ve "seni saçlarından tanıdım anne" diyerek ağlayan o cennet ipeği kız unutuldu mu?
Evladının nefes almadığını fark edince onu sallayarak haykıran silkeleyen kendine getirmeye çalışan Gazzeli anne unutuldu mu?
"Örtmeyin üzerimi, annemin kefeniyle ısınmak istiyorum" diyen o Gazzeli genç unutuldu mu?
Bir bebek gördüm Gazze'de yetim, annesinin ölü göğsünden şehadet sütü içen bir bebek gördüm... Elbisesi yok, gazete parçaları arasında cennet zeytini gibi kalmış bir bebek gördüm. Kardeşine öptürecek yanağı da kalmamış, öyle bir deri bir kemik, gülmek istese sesi yok...
Söylesem gök kan dökecek, söylemesem o cennet serçesinin gözleri yaş dökecek içimde.
Gözleri bedeninden önce cenneti gören; ki o yüzden kapatamadın o simsiyah iki zeytinden sayfaları... Sevr Mağarası'nda Resullulah'ı saklayan güvercin sensin. Hazreti Ömer'in girdiği evde, tencerede kaynayan taş sensin. Hacer'in eteklerinde İsmail'in eli sen, Üveys'in taşıdığı çöl hırkası sen... Resul'ün sırtında Hasan'la Hüseyin sen.
Rabbim o bebekleri cennetiyle teskin eylesin.
Onlar donarak ölüyorsa biz hiç çözülmeyelim, gözleri kapanmıyorsa sebebi ağzı açık uyuyan, ümmet denilince tavan aynalarında kendilerini dikizleyen entarili zalimlerdir.
Salıncak sırası bekleyecekken, defin sırası bekleyen bebek, bize ah et... Bize küs, o hiç elbise tatmamış sırtını bize dön.
Bizi Allah'a şikâyet et. Resullullah saçlarını toplarken o yetim başını okşamayan ellerimizi şikâyet et. Seni unutuşumuzu şikâyet et. Sana çok gördüğümüz ekmeği, kursaklarımıza tıkayışımızı şikâyet et.
Onları son secdeye varır gibi ve o secdede ağlar gibi yavaş yavaş emziriyoruz, diye haykırıyor annenin gözleri... Onlar ki bizi hiç üzmediler, büyümeyen yavru bizi niye üzsün. Bize akşam ezanı okunmadan kapılardan çağıracağımız evlat bırakmadılar! Bize elbiseler dikip bayram sabahı müjdeleyecek evlatlar bırakmadılar. Bize babasıyla bayram namazına giderken elimizi öpecek ceylan bırakmadılar.
Ya Resulullah, sen ki yetimlerin mahzunluğunu elinde toplayıp secde secde ağlayansın. Sen ki öksüzün başını cennet cennet okşayansın. Biz bu serçeleri nereye uçuralım?
Nereye uçsunlar ki sırtlarında taşıyacakları ölüm fazla gelmesin? Nereye uçsunlar ki anne diyebilecek kadar büyüsünler nereye uçsunlar ki elbiselerini giyip aynaya bakabilecek kadar uzasın boyları. Nereye uçsunlar ki saçlarını zafer ilahileriyle biz tarayalım Firavunlar taramadan önce.
Nereye uçsunlar ki döneceklerinden umudumuz olsun.
Nereye uçsunlar ki kucaklarımız onların musallası olmasın.
Sustum. Hatırladım ve hatırlatayım dedim. Ö-lü-yor-lar... Bize şans dile, ey rehavetin, ey sefaletin sahibi! Ey mazlum kardeşinin ahından başka mülkü olmayan! Ey mazlumun sesine sağır!
Anlıyorum; biz günlük telaşlara, onlarsa buldukları şehadete sarılıp umdukları cennete gidiyorlar...