Bir soruna sahip çıkmak, elbette ona dair bir çözüm üretmektir. Hiç kuşkusuz sadece Gazze’ye, Filistin’e sahip çıkmak değil, topyekün İslam dünyasındaki her soruna ilgi göstermek Türkiye’nin boynunun borcudur.
Gazze’nin kaderini kendi kaderimizden ayrı göremeyiz. Tıpkı Irak’ta, Suriye’de ve daha pekçok bölgede ve sorunda olduğu gibi. Burada eksiği neyse gidermeli, yanlışı neyse düzeltmeli ve atması gereken adımlar neyse atmalı Türkiye. Bunun için de kim ne derse desin büyük bir gayret sarfediyor. Elbette daha fazlasını yapmalı, daha sonuç alıcı hamleler düşünmeli. Çünkü bu aynı zamanda kendi kaderi.
Peki hala ve ısrarla Gazze konusundaki faturayı Türkiye’ye kesmeye çalışanlar, gerçekten hassasiyetlerini mi dile getiriyor? Şuna mı inanmamız gerekiyor: Hükümeti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı suçlayanlar, gerçekten Filistin konusunda hassas ve bu sorunun acilen çözülmesini istiyorlar! Hatta İsrail’in bu politikalarıyla Ortadoğu’da gerçek bir başbelası olduğunu düşünüyorlar!
Öyle mi sahiden? Buna nasıl inanmalıyız? Bunları dile getirenler sahiden İsrail’den rahatsız, yüreği Filistinle çarpan insanlar mı? Ne zaman bu konulara sahip çıkmışlar, ne zaman Gazze için parmaklarını kımıldatmışlar?
Yanlış mı hatırlıyorum yoksa? Bunlar değil mi kendi gönül coğrafyasını bataklık ilan edenler! Bunlar değil mi ‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü’ diye kardeşlerimize sırt çevirdiğimiz günleri özleyenler! Bunlar değil mi her fırsatta ucuz bir Arap düşmanlığı üzerinden ‘Biz niye Filistin için çırpınıyoruz. Araplar koşsun imdadına’ diyenler!
Mısır’da seçilmiş iktidara yapılan askeri darbenin ardından adeta Erdoğan hükümetini suçlu göstermeye çalışan tuhaf yaklaşım, şimdi de Gazze konusunda devam ediyor. Daha garip olan, bu suçlamaları yapanların, hayatlarının herhangi bir anında bu konulara ilgi göstermeyen isim ve kesimler olması.
Sözgelimi Mısır’da başından itibaren Muhammed Mursi iktidarından rahatsız oldular. Çünkü bunu Türkiye tecrübesiyle birlikte okuduklarında kendi varlıklarına yönelik bir tehdit gibi algıladılar. Sonra da Sisi ve yandaşlarının yaptığı darbeyi haklı ve meşru göstermek için ‘Ama Mursi de...’ diye başlayan tezlerle pişkinliğe devam ettiler.
Bu da yetmedi. Bu kez Mısır’daki darbeye karşı doğru dürüst yegane tepkiyi ortaya koyan Türkiye’yi, adeta darbenin sebebi gibi göstermeye gayret ettiler.
Şimdi Gazze’nin sorumlusu olarak Türkiye’yi ilan etmenin peşindeler. Hükümet somut adım atmalı diyorlar, bağırıp çağırmakla olmaz diyorlar.
Eğer bir tanesinin bile derdi Gazze olsaydı, bir tanesi bile gerçekten oradaki katliamı dert edinseydi başımız önümüzde eyvallah derdik.
Ama bu zavallı anlayışın nesini ciddiye alalım!
Anlamayan varsa bir kez daha yazalım. Türkiye’nin bu sorunların çözümünde daha etkin olmasını istemek, eksiğini, yanlışını eleştirmek, sesini daha gür çıkarması için çırpınmak her türlü takdirin ötesinde bir duruştur ve aidiyettir.
Ama Türkiye’yi sorumlu göstermek, aciz saymak ve bunu ucuz bir iç politika malzemesi yapmak, hatta başka diyarların sözcüsü olarak bundan haz duymak aşağılık bir ruh halidir, soysuzluktur.
Dürüst olun! Derdiniz Gazze mi sahiden? Orada ölen çocuklar mı?
Biz sizi biliriz. Sizin yüreğiniz başka yerde, bizimki bambaşka bir yerde çarpar.
Unutmayın. O Gazze’deki direniş bir gün hepinizin uykularını kaçıracak kadar büyüyecek Allah’ın izniyle.
Çekin o kirli ellerinizi kutlu direnişin üzerinden.