"Gazze çocuklar için dünyanın en tehlikeli yeri" demişti, BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) İcra Direktörü Catherine Russell.
Bilinen, kaydı tutulan, yası tutulan bütün caniliklerin en fenası Gazze'de hem yıllardır hem anbean yaşanmakta çünkü.
BM dünya üzerinde çocuklara yönelik hak ihlallerini 17 yıldır kaydediyor. Bu 17 yıl içinde kaydedilen toplam çocuk ölümü 1653.
Gazze'de ise 54 günde en az 6 bin çocuk öldürüldü.
Geçici ateşkese rağmen durmuyor da.
Fosfor bombalarıyla, beton delen mühimmatlarla çocuk öldürmeye "ara" veren İsrail, bu defa keskin nişancılarla vuruyor çocukları.
Dün işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin kentinde yaşları 8 ve 15 olan iki çocuğu hedef gözeterek katlettiler. Çocuk olduklarını bilerek, hedef alarak öldürdüler yani.
Bunu hep böyle yapıyorlar çünkü. Kelimenin tam anlamıyla yaptıkları yanlarına "kâr" kalıyor.
2000'de babasının kolunun altında Muhammed Durra'yı katlederken de 2014'te Gazze kumsalında top oynayan üç kardeşi diz kapaklarından vururken de onların çocuk olduğunu gayet biliyorlardı.
O yüzden yargılamıyor İsrail insanlık ve savaş suçu işleyen askerlerini. Yargılamak zorunda kalırsa eğer "Askerimiz kanunlara ve kendisine verilen talimata uymuştur, suçlu değildir" deyip çıkıyor.
Biraz daha sıkıştırırsanız "Kutsal kitabımız bize bunu emrediyor" da diyorlar artık. İflah olmaz bir sapkınlığa saplanmış durumdalar.
Tüm bu yaşananlara bakıp da Allah'ın onlara vaat ettiği azabı hak ettiklerinden şüphe duyan kimse var mı aramızda?
Günde en az 120 çocuğu feci şekilde öldürüyorlar, ama bin türlü baskı ve yıldırma metoduyla ayaklarına çağırdıkları Elon Musk'ı boş beşikle fotoğraflayınca kendilerine hak verileceğini, Batı kamuoyunun da "ha tamam zaman, Filistinli çocuklar da patır patır ölmeseymiş canım" diye ikna olacağını sanıyorlar.
Buz gibi bir hakikat var oysa Gazze'de. Ölenlerin yüzde 40'ı çocuk, üstelik çoğu ne olduğunu bile bilemeyecek kadar küçük...
Bu rakamlara enkazlar, kayıplar dâhil değil daha.
Enkazlarda 1500 çocuk var deniyor.
Henüz bedenlerine ulaşılmadı onların. Beyaz kefenlere sarılıp toprağın koynuna konulmadılar. Enkazdan çıkarılsalar bile hayatta iseler eğer anne babaları öpüp sevip vedalaşamayacak da... Haftalardır oradalar çünkü.
Dün yine İsrail'in el koyduğu hastanelerin birinde yoğun bakım ünitelerinde ölüme terk edilmiş ve ölmüş ama morga kaldırılmamış çocuklar bulundu yataklarında. Kablolara bağlı halde... Narin bedenleri çürümüş yavrucakların. Alınlarına bir el şefkatle dokunmamış... Yapayalnız ölmüşler.
Açlıkla susuzlukla ilaçsızlıkla ve artık soğuklarla boğuşan çocuklardan bahsetmedik daha. Kolunu bacağını, anne babasını kaybedenlerden bahsetmedik daha...
"Bu kadar acı için çok küçük bu Filistin" demişti, şair Cahit Koytak.
Gerçekten öyle. Filistin de küçük, Gazze de küçük. Ama "bu kadar çok acı için çocuklar çok daha küçük".
GAZZE KASABI NETANYAHU
Tarihi sadece güçlüler yazmaz. Haklı olmanın, hakikatin gücünün üstünde güç olmadığı içindir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail Başbakanı Netanyahu için yaptığı "Gazze Kasabı" tanımı hem isabetli hem adaletli bir etiketlemedir.
Netanyahu'nun sırtını sıvazlayan, askeri ve siyasi destek veren Batılı devlet adamları da tüm imkânlarını ve itibarlarını İsrail'in işgal ve vahşetini perdelemek/manipüle etmek için harcayan Batı basını da ne kadar sarsılırsa sarsılsın, onlar da biliyor ki bu lakap çok yakıştı Netanyahu'ya.
Erdoğan'ın İsrail'e, "Devlet değil terör örgütüsün, eğer devlet olsaydın savaş hukukuna uyardın" dediğindeki gibi haklı ve isabetli.
Bozulsalar da değiştiremeyecekler şımarık partnerlerinin etiketini.
1995'te Avrupa'nın ortasında soykırıma girişen ve birkaç gün içinde 8 binden fazla Srebrenitsa'lı erkeği katleden "Bosna Kasabı Mladic"in sonu bekliyor onu da. Suç ortaklarıyla beraber Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanacak. Tarihe de cehennem çukurlarına da inşallah "kasap" olarak geçecek.