Arkadaşım sevgili Beyhan Taşkıran ile kızı Kübra Taşkıran, Londra'dan heyecanlı fotoğraflar paylaşıyorlar bir zamandır... Gazze'de acımasızca devam eden soykırım raddesindeki zulmü kınayan İngiliz öğrencilerle beraberler... Meydanların, üniversitelerin, parkların içinde kurulmuş çadırlarla adeta bir gençlik komününü andıran kitlesel bir boykotun fotoğrafları bunlar...
''Sizlerle fotoğraf çekip Türkiye'deki arkadaşlarımızla paylaşabilir miyiz' diye sormuşlar. 'Yakın plan fotoğraf vermiyoruz' demişler. Hem mütevazılıktan kaynaklanıyor bu, hem de biliyorsunuz, yüzü tanınan öğrencilerin akademilerle bağı kesiliyor, disiplin suçu işlemiş oluyorlar, yarıyılları devamsızlıktan yanıyor veya bursları varsa kesiliyor... Her ne yaparlarsa yapsınlar, üniversite yöneticileri, öğrencilerin Gazze hassasiyetine engel olamıyorlar...
Londra'daki Gazze boykotçusu gençler para yardımını kabul etmiyorlarmış, çadırlarda ihtiyaçları olan bir takım malzemeleri bildiriyorlarmış, kağıt havlu, battaniye, su gibi makul ihtiyaçlar bunlar... Gazze, tüm dünyada bir gençlik dirilişinin fitilini ateşledi, büyük yayınevleri son zamanlarda en çok okunan kitabın; Kur'an-ı Kerim olduğunu bildiriyorlar. Gazze bağlantısı üzerinden, İslam'ı anlamak isteyenler dalga dalga büyüyor. Kadir- Mutlak olan Allah'ın gücü her şeye yeter, O ne güzel Vekil'dir...
Bu seneki Hac'da, 4milyon civarında Müslüman, bir araya geldiler, dualarımız dualarına karıştı. Takip edebildiğim kadarıyla, meşhur 'Cuma Hutbesi'nde Filistin ve Gazze'den bahsedilmedi. Lakin Hacı olan arkadaşlarım, Batı'da yaşayan ve Anglo-Sakson kökenli yeni Müslüman olmuş kardeşlerimizin sayısının bir hayli fazla olduğunu söylediler. Dikkat çekici şekilde hem genç, hem Batılı olan bu hacıların dünyasında Hac eylemi, yepyeni manevi ufukları, kardeşlik bilincini, sevgi, merhamet damarlarını açacaktır inşallah.
Gazze'de genç bir anaokulu öğretmeni, annesi babası son saldırılarda vefat etmiş, bazı uzuvlarını bombardımanlarda yitirmiş çocuklarla olan eğitsel, aslında gönül bağı çalışmasını, kısa bir video olarak çekmiş. Çok etkilendim. Bilmiyorum şu anda hayattalar mıdır? Ama bombardıman altındaki dirençli halleri o kadar etkileyiciydi ki. Çünkü 18-20 yaşlarındaki o genç öğretmenin yüzündeki tebessüm ve kara tahtayı koltuğunun altına alarak çocukları etrafına toplayışı, kah harfleri, kah sayıları, kah balıkları, kah kuşları, bulutları resmederek, onların dikkatlerini bir mıknatıs gibi çekmesi büyüleyici bir izlenimdi benim için.
Yaşları farklı, kalp kırıklıkları farklı, kayıpları farklı, şehirleri, evleri, okulları, aileleri, oyuncakları ve okulları imha edilmiş bu çocukların suçu neydi?
Gerçekten suçu neydi onların?
Yahudi olarak dünyaya gelmemiş olmaları mı? Tenlerinin rengi mi? İsimleri mi? Ne kadar da ağır bir suç işlemişlerdi onlar Filistinli Müslüman çocuklar olarak...
Her ne olursa olsun, koltuğunun altında taşıyarak getirdiği kara tahtasıyla o miniklere umut taşıyan o genç kız, tarihin en büyük direnişini sergiliyordu kanımca. Çünkü hem tebessüm ediyor, hem de tebessüm ettiriyordu. Yıkık duvarların, parçalanmış bina temellerinin, yıkılmış duvarların arasında, zalim bombardımana karşı tertemiz ve mütevazı bir tebessüm...
Bu demirden de ağır bir tebessümdü aslında. Tüm dünyaya Gazze'nin izzetini haykırırken, Müslümanlara da serzeniş dolu bir ''bizim için üzülmeyin, siz kendi hallerinize bakın' resti gibi geldi bana...
Onlar, yanlarında Allah'tan başka kimsesi olmayanlar... Verdikleri tertemiz bir direnişle, sabırlarıyla, cesaretleriyle, dünyayı değiştiriyorlar...