Bölgemizdeki rejimler, görevleri, Batı medeniyetinin köleleri olacak, Batı'nın önlerine koyduğu her şeyi, tanrının lütfuymuş gibi kulluk bilinciyle, derin bir huşu içinde kabul edecek nesiller yetiştirmek olan birer okuldur. Ya da bölgemizdeki rejimleri birer sınıf gibi de düşünebilirsiniz. Tıpkı kalabalık sınıflarda derslerin yeterince dinlenemediği anlaşılınca, sınıfları bölmek gibi zaman zaman sınırları değiştirmeleri de bunu gösteriyor. Yeni (bağımsız) bir okul kurmak ya da bir okul içinde ayrı (federal) bir derslik açmak gibi.
Mesela Türkiye'nin, Kemalizm mektebinde ülkenin batısı dersleri çabuk kavrıyor, çabuk adapte oluyordu. Buna karşılık Kürtlerin yaşadığı Türkiye'nin doğusu hem dersleri dinlemiyordu hem de müfredata adapte olmakta zorluk çekiyordu. Çözüm olarak Kemalizm'in karşıtıymış gibi ama aslında onun Kürtçesi olmaktan başka bir şey olmayan "Kürt hareketleri" devreye sokuldu. Doğal olarak ülkenin batısı, bunun bir vatanı bölme girişimi olduğunu düşünerek sert bir tutum içine girdi (meğer bu tutum da Kürtleri ayrı bir sınıf elde etme hülyasıyla Batı'nın gönüllü bendeleri olmaya itme amaçlı bir tazyik oluşsun diye kışkırtılmış). Oysa Kemalizm'in Türkçesini (anlamadığı için) dinlemeyen, müfredata uymayan, bu yüzden Batı medeniyetine yeterince köle olamayan Kürtlerin, Kürt görünümlü Kemalistlerin eliyle medenileştirilmesi, ehlileştirilmesi hareketiydi bu.
Biliyorsunuz, sınıflarda öğrencilerin seviyesini ölçmek için belli zaman dilimlerinde sınavlar yapılır. Buna göre bir üst sınıfa geçmeyi hak edenler tespit edilir. Rejimlerin mümessillerinin, Batı'nın kapısında bir üst sınıfa geçmek için çırpınışlarını gözünüzün önüne getirin. Kapıdan içeri alınmadıkları zaman, kırık not almış bir öğrenci gibi kendilerine engel olduklarını düşündükleri birilerini suçladıklarını biliyorsunuz. Nitekim Türkiye'nin, Avrupa Birliğine kabul edilmemesini, Kürtlerin yeterince çağdaşlaşamamasına, Orta Anadoluluların kokoreç, Kürtlerin de lahmacun, çiğ köfte yemelerine bağlayanlar bile var. "Lahmacunlarınızı, kebaplarınızı alın da gidin. Sizin yüzünüzden Batılı efendilerimize rezil oluyoruz" diye çıkıştıklarını çok gördük. Kısacası, Batı'nın başkentlerinde "biz onlardan değiliz. Biz onlardan daha gavuruz" yarışına giren ülkelerin temsilcilerini, bir üst sınıfa geçmek için not ortalamalarını yükseltmek amacıyla öğretmenler odasının önüne yığılan öğrencilere benzetebilirsiniz.
Son Gazze olayı, bölgenin İslam'dan ne kadar uzaklaştığının, Batılı değerlerin ne kadar özümsendiğinin test edildiği rutin sınavlardan biridir. Gazzeli direnişçilerin yiğitçe mücadelesinin, mücadeleye aşama kaydettirmesinin, yanı sıra bölge insanlarının bir vicdan gibi ayağa kalkmasının nasıl bir etki bıraktığını, sınıf mümessili konumundaki resmi zevatın kırık not almış öğrencinin moralsizliğini hatırlatan asık suratlarından anlamak mümkündür. "Yine sınıfta kaldık" korkusuyla Gazze'yi bir kaşık suda boğacaklar.
Hele Diyarbekir'in, Batman'ın, Van'ın, Muş'un... ayağa kalkıp sel gibi caddelere akmaları, kırk yıllık Kürt Kemalizminin iflasını ilan etmeleri bazı çevreleri fena halde endişelendirmişe benziyor. Batı'ya, İsrail'e adeta yalvarıyorlar. "Ne olur bizi onlarla bir tutmayın. Bütün Kürtler böyle değildir. Bakın biz sizin sadık bendeleriniziz" diyerek el pençe duruyorlar. Bir de "Kürtler, Batı'ya yanlış yapıyor. Batı bize özgürlük verecek" demeleri yok mu, insanı böylesine dibe vurmuş bir ahmaklık kahrediyor. Efendiler! Kürtleri bu ceberrut sınıf öğretmenlerine teslim eden bizzat Batı'dır.