Şike sürecinde Milli Takımın başına getirilen Abdullah Avcı’ya yönelik şimdiye kadar üç yazı yazıp kendimce tespitte bulundum. Hepsindeki teşhisim aynı idi. “Türk futbolunu İstanbul’dan okuma hastalığı”.. Macar maçı sonrası Avcı ile bir basın mensubu arasında Alper Potuk üzerinden yapılan ağız tartışması bile bu teşhisin ne kadar doğru olduğu anlamına geliyor. Diğer sorunları da sıralayalım:
- Milli Takım 3 Temmuz aklı ve refleksi ile yönetilmektedir.
- İş başındaki TFF’nun geçici yönetimi, söylediği hiçbir konuda toplumu ikna edememekte ve ortak hedeflere yürüme konusunda motive edememektedir.
- Milli Takım’ın seyirci desteği tarihin en alt seviyesindedir.
- Irkçılıktan yargılanan bir futbolcu Milli Takım kaptanlığını yapmakta ve daha da acısı topluma kahraman diye satılmaktadır.
- Anadolu takımlarında oynayan futbolcular İstanbul’a transfer olmadıkça Milli Takıma seçilememektedir.
- İstanbul medyası futbolu İstanbul’dan okuma hastalığının en büyük destekçisi ve körükleyicisidir.
- Altyapıdan anlaşılan şey sadece inşaat olduğu için, yanlışlıkla bu işe el atan idareciler de İstanbul takımlarının alt yapısını düzeltmek için kafa yormaktadır.
- Avrupa’da oynayan yetenekli Türk gençleri artık Türk Milli takımını tercih etmemektedir.
- Milli Takım’da taktik anlayış ve bir futbol karakteristiği olmadığından değişimler parça parça değil, takım takım olmaktadır.
Hatırlayanlar vardır mutlaka. Fatih Terim Euro 2008 kadrosuna formda olan Yıldıray Baştürk’ü almayınca bir büyük tartışma başlamıştı. Formda oyuncu milli kadrodan çıkartılınca zehir zemberek bir açıklama yaptı ve bir daha Milli Takımda oynamadı. O sırada yapılan bir basın toplantısında gazeteci Mehmet Demirkol, Terim’e can alıcı bir soru sorar. “Sayın Terim, Baştürk’ü kadroya almadınız ama milli takımının formasını giymeyi hayal eden gurbetçi gençler “Yıldıray Abi bile bu performansı ile tercih edilmiyorsa demek ki Türkiye’de başka kriterler tercih sebebi oluyor. O zaman bizi asla almazlar demez mi? Bu soru karşısında Terim o kadar zor durumda kalmıştı ki cevap dahi verememişti. Zurnanın zırt dediği yer de tam orasıydı halbuki. Terim, içerde her gün yüzüne baktığı futbolculardan birini karşısına almaktansa Almanya’da olan ve az gördüğü Baştürk’ü karşısına almayı yeğledi. Tıpkı Avcı’nın İstanbul’da yüz yüze baktığı futbolculardan birini oyundan almak yerine sahanın en iyisi Anadolu’dan Alper Potuk’u oyundan alması gibi.
Değişen bir şey yok anlayacağınız.
Gazla çalışan bir takımımız vardı. Gazla devam ediyor...