Milletlerin savaşma tarzlarından bahseden İbn Haldun, Arapların "kerru ferr" (döne döne vuruşan, vur-kaç tarzı) savaşan milletlerden olduklarını söyler. Nitekim döne döne vuruştuğu için Hz. Ali'nin bir adı da "Haydar-ı Kerrar"dır. Döne döne vuruşan aslan. Bu tarz savaşın ustası milletler düşmanın beklemediği bir vakitte baskın yaparak onu dumura uğratırlar. Bu baskını yiyen düşmanın kendine gelmesi zaman alır. Sadece şuursuzca sağa sola saldırır, yakar yıkar. Gazzelilerin son baskını İsrail üzerinde böyle bir etki bırakmışa benziyor. Gördüğümüz kadarıyla feleği şaşmış İsrail'in. Darmadağın olmuş. Bunu, temsilcilerinin ekranlara yansıyan yüzlerinden, günlerdir çoluk çocuk demeden Gazze'yi yakıp yıkmasından ve de Atlantik ötesinden ve bütün Avrupa'dan uçak gemileriyle gelip başsağlığı kuyruğuna giren dostlarının sıfatından anlamak mümkündür. Adiyat suresinde, Gazzeliler gibi döne döne vuruşan milletlerin savaş tarzı "yemin olsun nefes nefese koşan atlara; koşarken ayaklarından kıvılcım saçanlara; sabahleyin ansızın baskın yapanlara; derken o sırada tozu dumana katanlara; peşinden orada bir topluluğun ta ortasına dalanlara..."şeklinde tasvir edilir. Umarım bu toz duman dağılınca İsrail, döne döne vuruşan Arapların inatçı direnişini kırmanın mümkün olmadığını anlar. En azından geçmişten, mesela yüz elli yıl Cezayir'i işgal eden Fransa'nın akıbetinden ders alır. Hakikaten suyun suya benzediği gibi benziyormuş dün bugüne, meğer Gazzeliler, Hayber fatihi Haydar-ı Kerrar'ın, Tarık b. Ziyad'ın çocuklarıymış, der.
Dünün bugünümüze benzeyen bir tarafı daha var. O da cephede döne döne vuruşan aslanlardan çok ümmetin kahir ekseriyeti ile ilgilidir. Tarihte Endülüs'te "Müluku't Tavaif" (Taifelerin Kralları) döneminden söz edilir. Endülüs Emevî Devleti yıkılınca, irili ufaklı beylikler ortaya çıkar. Bizim Selçuklulardan sonra Anadolu'da kurulan beylikler gibi. Endülüs'te, bir avuç toprağı ele geçiren, kendini "melik" (kral) ilan eder. Ve bu krallar, kendilerine tabi olan taifelerden ordular oluşturarak birbirleriyle savaşıp dururlar. Kuzeydeki Hristiyanlar, ellerini ovuşturarak süreci izlemektedirler. Bu iç çatışmalarda zayıf düşenlere destek oluyoruz adı altında onları birer birer yutarlar. Uzun hikaye. Neticede Endülüs'te Müslümanlık namına boynu bükük el-Hamra'dan, bir de "erkekler gibi savunamadığınız topraklara bakıp kadınlar gibi ağlayın" diyen bir ağıttan başka bir şey kalmaz. İş bu "Müluku't Tavaif"in bir adı da "Tavaifu'l Müluk"tur. Kralların taifeleri. Bu isimlendirme son derece ilginç. Günümüzdeki ülkelerin kuruluş aşamalarında kralların tayin şeklini ve bu krallar için yapay ulusların oluşturulmasını birebir çağrıştırıyor. Endülüs'ün "Müluku't Tavaif"inin bir talihsizliği, Anadolu beylikleri döneminde Osmanoğulları gibi, diğer beyliklerle didişeceğine "gavur"la vuruşmayı göze alan bir beyliğin aradan sıyrılmamış olmasıdır.
Günümüzdeki tayin edilmiş kralların ve onlar için oluşturulmuş yapay ulusların (tavaif) birbirleriyle hakimiyet yarışına girdikleri bu süreçte Gazzeliler "gavur"la vuruştukları için aradan sıyrılır mı zaman gösterecek. En azından bu istidadı gösterdiler. Neticede suyun suya benzediği gibi benziyor dün bugüne.
"Kerrar"ın bir anlamı da sürekli tekrar edendir, tarih gibi.