Ateşkesin başlayacağı bu evrede garantörlük meselesinin önemi daha da artıyor. İsrail işgali başladığından bu yana ortaya Türkiye tarafından konulan iki tez var. Birincisi "İki devletli çözüm". İkincisi ise "Garantörlük" meselesi". Sorunu kökünden çözecek bu iki tez; birbirine muhtaç iki öneri aslında... İki devletli çözüm; yani Filistin ve İsrail'in iki bağımsız devlet olarak sınırlarının belli, otoritelerinin tanımlı olması. Bu konunun ne anlam ifade ettiği üç aşağı beş yukarı biliniyor. Ancak garantörlük konusu ile kast edilen biraz muğlak...
Türkiye'nin dediği!
Hatırlanacağı üzere Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, garantörlük meselesini dillendirirken iki temel unsur üzerinde durmuştu: (1) "Barış garantiye alınmadıkça, hiçbir zaman için bölgedeki İsrail devleti ve halkı kendisini emniyette hissedemez" (2) "Bu sarmal kendiliğinden sürekli dönecek, garantörlük olarak biz ana fikri ortaya koyuyoruz, asıl sistematiğini tartışalım". Bu sebeple hem bu kavrama hem de uygulama örneklerine bakmak gerekiyor ki teklifin ne kast ettiği anlaşılabilsin...
Garantörlük nedir?
Bir konuda güvence verilmesi "garanti"; güvence verilenin gerçekleşmesinin gözetilmesine ve denetlenmesine "garantörlük" deniyor. Bu uluslararası hukuk anlamında söz konusu olursa garantör olan bir devlet veya uluslararası bir kurum olabiliyor. Kavramın üç unsuru var: (1) Güvence vermek ve bunun kabul edilmesi. (2) Verilen güvencenin gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak. (3) Ve sürecin doğru yürüyüp yürümediğini incelemek ve teftiş etmek...
Garantörlük durağan bir görev değil. Bilakis bir sürece yayılan ve gerektiğinde müdahil olma hakkı veren bir sistem. Bu yönüyle garantörlük istenmeyen bir neticenin meydana gelmesini "engelleme"; istenen sonuçları da "sağlama" görevi veren bir yapı.
Örnekleri çok
Türkiye açısından bu konuda iki önemli örnek var. Birincisi Kıbrıs'taki durum. Türkiye burada garantör. Bu yetki ona taraflar arasındaki anlaşmanın aksaması halinde düzeltilmesi için tüm gücüyle ve imkânıyla müdahale etme yetkisi veriyor. Bir diğer örnek ise çok yakındaki Tahıl Krizi Çözümü sürecinde... Burada Türkiye, Rusya ve Ukrayna'ya garanti vermişti. Hatta oluşturulan "Müşterek Koordinasyon Merkezi" sorunların çözümü noktasında yetkili kılınmıştı. Hem garanti veren ve hem de sorunları çözebilen bir mekanizma...
Başka ve çeşitli örnekleri de var. Türkiye'nin hakemliği ile çözülen Afganistan-İran sınır uyuşmazlığı meselesi. Türkiye'nin Batum ile ilgili verdiği garanti. Paris Antlaşması ile Eflak-Boğdan meselesi üzerinden Osmanlı'nın toprak bütünlüğüne verilen güvence... Yine soğuk savaş dönemindeki SSCB ile Finlandiya arasındaki antlaşma ile ABD'nin AB'ye verdiği imtiyazlar da bunun bir türü.
Barış için garanti
Garantörlük kurumu çok çeşitli ve katmanlı bir yapı. Çoğunlukla askeri, siyasi ve ticari bir sebeple oluyor. Türkiye'nin Filistin için yaptığı öneri ise "insani" yönü ağır basan türden. Zira Türkiye'nin bu durumdan hiçbir pratik faydası yok.
Garantörlük antlaşmaları bir "ittifak" kurmaz. Yani Türkiye, Filistin ile bir ittifak kurup bir başka devlete savaş açmak gibi bir argüman üzerinden meseleye bakmamakta. Ortaya çıkacak barışı tahkim etmek ve kalıcı barışın sağlanması niyetiyle adım atmakta. Burada sistemin işler olması önemli... Nitekim BM Güvenlik Konseyi de bir tür "garantörlük" sistemidir, ancak hali hazırda işlememektedir, fonksiyonsuzdur.
Türkiye'nin garantörlük teklifini duyurduğu tüm dünya olmasına rağmen esas muhatap Filistin Devleti. Şu bir gerçek, tüm kapsamı çizilmiş ve belirlenmiş bir garantörlük kurumunu dile getirmek Türkiye'nin bölgede BM'nin yapması gerekenleri üstlenmesi demek. Bu teklif önemli ve garantörlük barış için dünyanın en iyi teklifi, şu anda!..