PKK ve yandaşları bu güne kadar “ayrı devlet”i telaffuz etmekten özenle kaçınmışlardı.
Zira bu çok önemli “aşama”yı olgunlaşmadan gündeme getirip ‘harcamaktan’ çekiniyorlardı.
Çünkü, “Güneydoğu’da bir Kürt devleti” fikrinin Türkiye’de göreceği tepkiyi iyi biliyorlardı.
Peki ne oldu da Demirtaş, ‘kör gözüne parmağım’ “devlet” muhabbeti yapmaya başladı?
Doğru cevabı bulabilmek için önce 10 Ağustos ve 7 Haziran seçimlerindeki “Demirtaş” portresi ile şu andaki “Demirtaş”ı karşılaştıralım. Yine, HDP’nin seçim beyannamesine ve üç gün önce Diyarbakır’da toplanan “Demokratik Toplum Kongresi”nin sonuç bildirgesine bakalım. Bu konuda daha geniş bir mukayeseyi 17. sayfamızda bulabilirsiniz.
Sanki gökkuşağının altından geçmişler, tamamen değişmişler!..
‘Müflis tüccar’ hesabı siyaset yolunda her şeyi ‘hızlı’ tüketen Demirtaş şimdi “Denize düşen yılana sarılır” hesabı karanlık bir meçhule doğru ilerliyor.
Şimdi ise elinde kalan ‘son mermileri’ kullanıyor...
“Özyönetim, özerklik, statü, Kürt devleti...”
(Bunlar, bugünkü Türkiye’de birer ‘harakiri’ gibi geliyor ama belki de, “mağdur” olmak için yapıyor. Sanırım ucuz mağduriyet edebiyatının artık pek işe yaramadığını bilmiyor.)
Demirtaş ‘Devlet’ dedi, kimse duymadı

Benim asıl dikkat çekmek istediğim husus başka...
Düne kadar düşünmeye bile cesaret edemedikleri ne varsa Demirtaş hepsini saydı.
Eskiden, bunlardan bir tanesini yanlışlıkla ağızlarından kaçırsalar yer yerinden oynardı. Ama bu sefer sinek vızıltısı kadar bile tesiri olmadı.
Peki neden?
Kamuoyumuz “Kürt devleti” fikrine hazır galiba!..
Hiç sanmıyorum...
Bence Demirtaş bu Kürt devleti mefhumunu çok ucuzca harcadı, çünkü kimse ciddiye almadı.
Putin ve paralelindeki diğer Türkiye düşmanları, Demirtaş’ı dolduruşa getiriyor olabilir ama malum; elin sözüyle devlet kurulmaz.
Devletin asıl sermayesi millettir.
O halde ‘müflis bey’ bu devleti kiminle kurmayı planlıyor acaba?
Daha bu kadar rezil olmadığı dönemde bile “Yüz binlerle Cizre’ye yürüyoruz” diye yola çıktı, bir süre dönüp baktı ki (bir TV reklamındaki gibi) arkasında kimse yok, kös kös geri döndü.
Kürtler, şehirlerini köstebek yuvasına çevirdikleri, evlerinden yurtlarından sürüldükleri için mi bunların peşine düşecekti? Yoksa camilerini yaktıkları için mi?
İki gün önce “Anam Kürt, babam Kürt, sülalem Kürt. Allahtan korkun. Hiç mi dininiz imanınız yok? Tek devlet var. Siz neyin mücadelesini veriyorsunuz ya?” diye feryat eden Silvanlı Fevzi Amca’yı da mı duymadı acaba...
Büyük Kürdistan nereye düşer?
Meseleye bir de “Büyük Kürdistan”ın Kürtleri açısından bakalım.
‘Sykes-Picot bölücü örgütü’ 1916’da Kürt coğrafyasını dört parçaya bölerek bu bölgeye fitili ateşlenmiş bir dinamit yerleştirdiler. Bir taraftan da, Kürtlerin kulağına sürekli “Büyük Kürdistan”ı fısıldayarak o ‘fitilin sönmesi’ne izin vermediler.
Oysa 1916’da sadece sanal bir çizginin ayırdığı “Kürt”ler yüz yıl boyunca tek bütünün homojen parçaları olarak mı kaldı acaba?
Sizce Iraklı Kürtler mevcut sosyal statülerini Suriyeli Kürtlerle paylaşmaya hazır mı?
Veya “devlet” masalı söyleyen Demirtaş, Türkiye’nin batısında yaşayan Kürtlerin pılıyı pırtıyı toplayıp “Kürdistan”a taşınacağını mı zannediyor?
Bir an Kürtlerin, İstanbul’a gitmek için vize almaları gerektiğini düşünün...
Allah, Kürt kardeşlerimizi bu müflislerin şerrinden korusun...