G-20 zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; Rusya, ABD, Çin, Almanya ve Fransa liderleriyle görüşmeleri, masada Türkiye’nin güçlü tutum sergilemesinin bariz örneği olarak okunmalı.
ABD Başkanı, giderayak kendini zorlayarak müttefiklik mesajlarını devam ettirirken, esasında yeni Amerikan Hükümeti kurulana kadar, olayların içerisinden zararsız çıkma peşinde! Amerikan siyasi yönetimiyle, askeri kanadın Türkiye’ye bakış açısı arasındaki zikzakları da görmememiz mümkün değil!
Amerikan Başkanı Obama; Çin ziyaretinde, Erdoğan’la bir araya gelişi, Suriye merkezli durum tespitinin yanı sıra Türkiye’nin ısrarlı FETÖ elebaşının iade talebinden duyduğu rahatsızlığı da anlamaktayız. Gerçi Obama ve Amerikan siyasi yönetimi, Türkiye ile arasında FETÖ elebaşına yönelik sorunların olmasını, hiç arzu etmediği ortada. Hatta mümkünse Türkiye’nin, Gülen’i unutmasını arzu ettiği de aşikârdır. Erdoğan’ın bu ve PYD-YPG konusundaki geri adım atmayacak nitelikli tutumu, ABD’yi bir şekilde adım atmak zorunda bırakmakta.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesindeki tutumda ise, şimdilik net pozisyon söz konusu olduğu gözükmekte. Putin’in MİT Müsteşarı üzerinden yaptığı espri ise ortamı daha fazla rahatlatmak ve Türkiye ile arasındaki sorunu ortadan kaldırdığına işaret ettiğini esasen ABD’ye göstermekteydi.
Putin - Erdoğan görüşmesinin, Obama - Erdoğan görüşmesinin öncesinde olması, Putin’in Erdoğan’la birlikte gösterdiği rahat tavırları ve verdiği sıcak mesajlar, her iki ülkenin kamuoyuna yönelik olduğu kadar, ABD için de gösterilen bir tablo olduğunu anlamaktayız.
Putin; Suriye konusunda Türkiye’ye destek verdiğini göstermekte. Türkiye; Suriye konusunda Rusya’nın tekliflerini göz ardı etmediğine işaret etmekte. İran; Rusya’nın tutumunu stratejik ortaklık perspektifinden dikkate almakta ve Türkiye’nin, Suriye girişimini konjonktürel olarak desteklemek zorunda. Rusya’nın bu tutumu karşılığında, farklı davranması söz konusu değildir. Diğer taraftan da İran; Esat konusunda Türkiye’nin, “Esat’lı geçiş”meselesine yeşil ışık yakmasındandolayı rahatlamış görünmekte. Rusya’nın Türkiye’yi bu konuda ikna edebilmesi, Rusya’nın diplomatikmisyonu için de başarı notu taşımakta. Suriye’de terörle mücadele konusunda başarılı bir tutum sergileyen Türkiye’nin, yeni siyasi atmosfer yaratabilmesi, Suriye’de hedefleri olan büyük güçler için de, yeni ortama uygunlaşma nedeni oldu.
Rusya’yı ekonomik yaptırımlarla köşeye sıkıştıran ABD, yeni siyasi ortam için “Rusya’sız atakların mümkün olmadığını” yorumlamakta. Zbigniew Brzezinski’nin son analizi, Rusya’ya da “Çin’i yanımıza almak zorundayız” tespiti ile Amerikan jeo-stratejik planlamalarının zaman zaman duvara tosladığının aşikâr görüntüsüdür.
Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte ayaklanan milletin, kurgulanan oyunlara dur deme kapasitesiyle, bir taraftan da toplumdaki anti-Amerikancı ahvalin giderek zirve yapması, ABD için ciddi rahatsızlık konusu ise Rusya için iç açıcı bir durum olarak okunulmakta.
Türkiye’nin ve Erdoğan’ın darbe karşısında sergilediği duruş ve Suriye’deki son tablo, G-20’deki Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmelerinin içeriği ve trafik yoğunluğuna yansıdı.
Zirvenin en önemli isimlerinden biri, hatta birincisi hiç kuşkusuz Erdoğan oldu. Anlaşılan o ki; önümüzdeki dönemde askeri ve diplomatik olarak, Türkiye sahada ciddi boy gösterecektir. Bunu yaparken, Türkiye için hayati anlam taşıyan birlik ve beraberlik ortamı daha da pekişmeli. Sahada bunca saldırıya hazır birileri varken, Türkiye’de tek yürek felsefesi her daim hâkim olmalıdır. Ülkeye yönelik bunca tehdit varken ve milli çıkarlar söz konusuyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinin güçlendirilmesi, tüm siyasi partilerin vazifesi ve vatani görevidir. Bu görev; Türkiye ve geleceği için, milli çıkarlar ve bu milletin dünden gelen ve gelecek nesilleri için önem arz eden misyonu için, hayatidir!