SEÇİM döneminin bitmesiyle beraber farklı ve gerçek gündemlere odaklanma imkânı doğdu. Önümüzde hemen uğraşmamız gereken üç önemli konu var. Biri ekonomi, biri PKK ve İŞİD terörü, biri de Suriye ve mülteciler meselesi.
Türkiye’yi ilgilendiren uluslararası gündem de bu konular etrafında şekilleniyor. G20, dünyadaki en büyük ve bölgesel dengeler bakımından önemli 19 ülke ve Avrupa Birliği’nden oluşuyor: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ile Avrupa Birliği. İspanya, Hollanda, İsveç ve Norveç G-20’de yok.
Gündem, hepsi de ekonomi vurgulu şu üç ana başlık üzerinden alt başlıklar halinde düzenleniyor:
1 Küresel toparlanmanın güçlendirilmesi ve potansiyelin artırılması.
2 Dayanıklılığın artırılması.
3 Sürdürülebilirliğin desteklenmesi.
Elbette Türkiye’nin önerisiyle mülteciler ve Suriye meselesi ile terör de gündemde yer bulacaktır. Ayrıca yine Türkiye’nin önerisiyle enerji, gıda güvenliği, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) gelişimi gibi konuların ele alınacağı anlaşılıyor. Antalya’daki G-20 liderler zirvesine gelinceye kadar pek çok hazırlık toplantısı yapıldığını not edelim. G-20 Maliye Bakanları ya da G-20 Tarım Bakanları toplantıları gibi. Ayrıca iş adamları dünyası ve sendikalar da Antalya zirvesine hazırlık mahiyetinde pek çok faaliyette bulundular. Pazartesi günü açıklanması beklenen bildirgede hangi konuların öne çıkacağını göreceğiz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ev sahipliğinde yapılacak bu zirvenin Türkiye’nin önem verdiği konuların anlaşılması bakımından bir hayli yararlı olacağı açık. Küresel sistem içindeki yerini sağlamlaştırmak isteyen Türkiye için bu Zirvenin önemi çok. Antalya buluşmasının, başta hukuk ve ekonomik verimlilik gibi alanlarda atılması gereken adımların ivme kazanmasına vesile olmasını dileyelim.
G-20 ile ilgili çok aydınlatıcı bir yazısı var Prof. Güven Sak’ın. “G20, dünyanın artık eskisi gibi yönetilmeyeceği kararını bu yıl da uygulamaya aktaramadı” başlığı ile Dünya Gazetesi’nde çıkan bu yazıya TEPAV’ın internet sitesinden de ulaşılabiliyor.
Aydınlatıcı bir başka analiz Dr. Sadık Ünay imzasını taşıyor. Şu satırlar o analizden: “Küresel büyümenin teşviki için KOBİ’lerin desteklenmesi, Türkiye’ninG20 dönem başkanlığı sırasında takip etmek istediği diğer bütün gündem maddeleri içinde ana tema olarak seçilmişti.” Bir de şu ilginç tespiti okuyalım: “Türkiye’nin G20 dönem başkanlığının başlıca mali konularından biri Batılı kredi derecelendirme kuruluşlarının küresel finans sistemindeki oligarşik ve gayrimeşru tutumları olmuştur.”
“Türkiye’nin G20 dönem başkanlığı-Küresel yönetişimde orta ölçekli güç etkisi” başlıklı bu analiz SETA internet sayfasında sizi bekliyor.
Avrupa Birliği’nin G-20 içinde olduğunu söyledik yukarda. Bu büyük organizasyonların nasıl iç içe geçtiğini anlamamız lazım.
Avrupa Birliği, 2015 Türkiye İlerleme Raporu’nu açıkladı. Üç aşağı beş yukarı tahmin ettiğimiz hususların öne çıktığı bir rapor var elimizde.
Geçmiş yıllarda raporların dilinden ve yaklaşım tarzından şikâyetler çok olurdu. Bu yılki raporun diline olumsuz diyemeyiz. Bunda mülteciler konusunda Türkiye’nin Avrupa’nın yükünü azaltmış olmasının etkisi var gibi. Zaten Rapor, mülteciler konusunda Türkiye’yi övüyor ve dünyaya örnek diye takdim ediyor.
Özgürlükler konusunda reformların durakladığını söylemekten çekinmemiş Komisyon. Medya ve ifade özgürlüğü konusundaki bazı uygulamaları eleştirirken kamu alımları konusuna özel bir yer vermeyi de ihmal etmemiş. Rapor, hem fasıllardaki bir yıllık ilerlemeleri hem de genel olarak müktesebata uyumu ele alması itibariyle bazı yenilikler ihtiva ediyor. Bunun AB Bakanlığı ve İKV tarafından da olumlu karşılandığını not edelim.
Burada AB konusunda çok fazla yazdığım için detaylara boğulmadan birkaç hususu belirtmekte fayda var. Türkiye’nin AB ile müzakereleri canlandırması gerekiyor. Bu, Türkiye’nin, küresel sistemin yanlışlarını dile getirirken arkasındaki en büyük güç olacaktır. AB ile müzakere ortamını geliştirmek, gittikçe daha sıkıntılı bir hal alacağı anlaşılan bölgesel sorunlar konusunda da elimizi güçlendirecektir.
Enerjimizi tüketen özgürlük ve otoriterlik gibi iç çekişmelerin sonlandırılması da bu sayede mümkün olamaz mı?
Mülteciler konusu bütün bu kalemlerde bize çok iyi bir fırsat vermektedir. Avrupa’nın sözlü takdirleriyle yetinmek yerine onları bu konuda işbirliğine getirecek rasyonel adımlara ihtiyacımız var. Tarih boyunca bütün göçler sıkıntılı başlamış ama sonrasında bereket yağmıştır. Türklerin Anadolu’ya göçü, Hz. Peygamberin Medine’ye hicreti, Avrupalıların Amerika’ya varışları hemen akla gelen birkaç örnektir. Bu işi proje bazında ele almakta gecikirsek önemli bir fırsatı heba etmiş oluruz.
Hem G-20 hem AB, ufku geniş bir Türkiye için elzem...