G20 Liderler Zirvesi'nde dünyanın sorunları masaya yatırıldı.
Adil, sürdürülebilir bir dünya için ne yapılabilir sorusuna cevap arandı.
Sonuç bildirgesine yansıyan satırlara baktığımızda,
Gazze'deki insani durumun "Felaket" boyutuna geldiği belirtiliyor.
Ukrayna'da barış çabalarına destek verilmeli görüşü paylaşılıyor.
Peki ama nasıl?
ABD Başkanı Biden, son kez katıldığı G20 zirvesi öncesinde adeta bombanın pimini çekip ortaya attı. Ukrayna'ya ABD'nin balistik füzeleri ile Moskova'yı vurma izni verdi. Yani yangına körükle gidiyor. Rusya Lideri Putin ise böyle bir saldırı olması durumunda nükleer silah kullanma yetkisi veren doktrini imzaladı.
Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna'nın 6 adet ABD yapımı ATACMS füzesi fırlattığını 5'inin vurulduğunu duyurdu. Yani tansiyon yüksek mesele hiç de hafife alınacak gibi değil.
Peki ama ABD Başkanı Biden giderayak neden böyle yapıyor?
Akla gelen iki seçenek var.
Birisi "savaşları bitireceğim" diyen Trump'ın ocak ayına kadar işini daha da zora sokmak istiyor olabilir.
İkincisiyse bunun bir danışıklı dövüş olması ihtimali.
Zira Ukrayna çılgınca saldırılarla daha da bataklığa batar ve Trump geldiğinde barış yapıcı lider pozisyonunu takınır, ardından da Kiev'e yüklü bir fatura çıkarabilir. İyi de ülkesi yıkılmış, ekonomisi çökmüş Ukrayna bu faturayı nasıl ödeyebilir ki! İşte meselenin bam teli burası...
Hatırlayın ABD'li Senatör Lindsay Graham ne demişti?
"Ukrayna'da 10-12 trilyon dolar değerinde değerli mineral, maden var. Bunları Rusya ve Çin'e kaptıramayız"
Yani aslında kardeş olan Rusya ve Ukrayna'nın çocukları bugüne kadar işte bu fatura için ölmüş de olabilir gibi görünüyor. Neyse konuyu uzatmadan gelelim konu başlığımız olan G20 Türkiye'den ilham alsa meselesine, aslına bakarsanız Ukrayna'da olanlar bize bir kez daha gösteriyor ki, tüm mesele sömürenler ve sömürülenler üstüne... İşte tam bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna arasındaki arabulucu rolü, sürekli olarak barışın kaybedeni olmaz mesajları vermesi, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" anlayışıyla yaptığı siyaset bizi rol model haline getiriyor.
İstanbul'da barışa çok yaklaşmışken son anda pişmiş aşa su katanların bugün geldiğimiz noktada daha çok ölüm, daha çok silah satışından başka Ukrayna'ya ne verdiğini sorgulamak gerekiyor?
Sömürenler ve sömürülenler melesini konuşurken, Türkiye'nin özellikle Afrika ülkeleri için de bir rol model haline geldiğini net olarak söyleyebiliriz. Türkiye Afrika'daki 54 ülkeden 48'inin güvenlik ve istikrarına doğrudan katkı sağlıyor. Tüm bunları da sömürgecilik değil, "kazan kazan" anlayışı ile yapıyor. Aynı zamanda Türkiye insanlığın vicdanı olarak Suriye'deki Esed zulmünden, terör örgütleri PKK/YPG ve DEAŞ katliamlarından kaçanları da misafir ediyor. Üstelik dünyada gayri safi milli hasılasına göre en çok insani yardım yapan ülke konumunda... Yani özetle G20 Zirvesi'nde adil sürdürebilir bir dünya hedefi ortaya koyanların Türkiye'den alması gereken çok ders, öğrenmesi gereken çok mesele var... Türkiye G20'ye de BM'ye de ilham olabilir... Bu yüzden ülkemizle gurur duymalıyız.
***EV ALMA KOMŞU AL
Atalarımız boşuna böyle söylememiş...
Açıkçası insanın başı sıkıştığında kapısını çalabileceği, iki çift sözü, bir kahveyi veya çayı paylaşabileceği komşularının olması büyük nimet; hele ki dijital dünyanın insanları yalnızlaştırdığı bu zaman diliminde.
Areda Survey'in son araştırmasındaki sonuçlara bakarken kendi komşularımızı bir gözden geçirdim. Eski yeni birçok dostluk kurduğumuz gibi zaman zaman sorunlar yaşadığımız da oldu elbet.
Yıllar boyunca küskün kaldıklarımızda çocuklarımı emanet ettiklerimiz de oldu. Ancak gerçekten iyi bir komşu gibi yok. Zira atalarımızın dediği gibi sık sık komşu komşunun külüne muhtaç durumlarıyla karşı karşıya kaldık son 21 yılda. Hastalıkta, sağlıkta kapımızı çalanlar, kapısını çaldıklarımız oldu.
Tabii akşam elinde bir tatlı, bir yemekle kapıyı çalan, kokmuştur diye nezaketle bırakan insanların kapı komşunuz olmasının güzelliği bir başka. Bu arada hanımların el lezzeti konusunda birbiriyle yarışmasının evin erkeklerine getirdiği büyük kazancı da bir kenara not düşmek lazım. Ancak şunu da üzülerek söylemeliyim ki dijital dünya, dikey mimarı, çok katlı çok katmanlı siteler, binalar komşuluk ilişkilerini de olumsuz etkiliyor.
Areda Survey araştırma şirketinin Türkiye genelinde 4.277 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 63,3'ü komşuluk ilişkilerinin eskisi gibi güçlü olmadığını ve yüzde 31,2'si komşuluk ilişkilerinin tamamen bittiğini düşünüyor! Komşusuna anahtarını bırakacak kadar güvenenlerin oranıysa çok çok daha düşük.
Bu yüzden sosyal dokuyu korumak adına aileyi güçlendirme çabalarıyla birlikte sanki komşuluk ilişkilerine de kafa yormak lazım. Salgında bu durumu daha iyi anladık. Sonra unuttuk sanki.
Ne dersiniz?
***YARISI BİZDEN GÜNCELLENİR Mİ?
Şimdi yiğidi öldür hakkını yeme diye bir sözümüz var.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, asrın felaketinin ardından yaraları sarmak için geceli gündüzlü çalışıyor. Felaket bölgesinde büyük işler yapılıyor. Biz de gazeteciler olarak yakından takip ediyoruz. Ancak başta İstanbul olmak üzere birçok kentte de bu sürecin hızlandırılması gerekiyor. Özellikle yarısı bizden kampanyası kentsel dönüşüm konusunda can suyu oldu. Önemli bir destek, dayanak noktası olarak dönüşümü hızlandırdı. Ancak ne yazık ki birçok üründe olduğu gibi inşaat malzemeleri, müteahhitlik hizmetlerinde de enflasyon etkisi görülüyor. Ve seçim döneminde bir buçuk milyon lira olarak hesaplanan daire başı kentsel dönüşüm parası artık yetersiz kalıyor. Ortalama daireler için müteahhitler artık aşağı yukarı 2 buçuk milyon lira talep ediyor. Bu yüzden yarısı bizden kampanyasının da güncellenmesinin zamanı gelmiş gibi görünüyor. Eğer hükümetin kaynakları hibe olan 750 bin liralık bölümü artırmaya yetmiyorsa da en azından vatandaşın kredili ödeyeceği bölümün 2 milyon liraya kadar yükseltilmesi gerekiyor. Zira şu anda kentsel dönüşüm bekleyen yerlerde vatandaş müteahhit pazarlıkları çıkmaza girmeye başlamış gibi görünüyor. Takdir büyüklerimizin elbette...
Ancak yapı stoku artırılmazsa, kentsel dönüşüm hızla yapılmazsa gelecek yıllarda enflasyonla mücadele ederken faizler düşürülünce bir de yetersiz arz sebebiyle patlayan konut fiyatları sorununu kucağımızda bulabiliriz.