ABD Başkanı Reagan, 1980’lerde Yıldız Savaşları olarak bilinen Stratejik Savunma Girişimi’ni başlatmıştı. Proje, SSCB’nin kıtalararası balistik füzelerinin uzaydan denetlenmesini ve bunlar ateşlendiği anda, hedefe varmadan vurulmalarını öngörüyordu. SSCB’nin dağılmasıyla bu proje kısa bir süreliğine unutuldu, ancak G.W.Bush ile yeniden gündeme geldi ve hayata geçti.
G.W.Bush’la anılan sistemin adı, Ulusal Füze Savunma Sistemi oldu. Füze Kalkanı da denen bu sistem, ABD’nin müttefiki ülkelere büyük izleme radarlarının ve füze sistemlerinin yerleştirilmesi, tehdit oluşturan bir füze havalandığında da onun uzayda vurulup etkisiz hale getirilmesine dayanır. Kısacası Yıldız Savaşları’nın bir tür devamı niteliğinde. Zira büyük dinleme-izleme radarları uydularla ve deniz altılarla bağlantılı, sadece vuruşlar karadan.
Daha önceki birçok NATO stratejisi gibi, bu sistem de ABD’nin güvenlik politikası olarak başladı, sonradan NATO stratejisi haline geldi.
Füze savunma sisteminin NATO stratejisi haline gelmesi o kadar kolay olmadı. Birçok NATO üyesi ülke, topraklarına yerleştirilecek füze sistemlerinin doğrudan kendilerini hedef haline getireceğini ileri sürdü. Sonuçta NATO stratejisi kabul edildi, ancak isteyen ülkelerin topraklarına sistemin yerleştirilmesine karar verildi. NATO’ya sonradan üye olmuş Doğu Avrupa ülkeleri, en hevesli üyeler olarak tarihe geçti.
Rakibi harekete geçirmek
Türkiye’nin sistem karşısındaki tavrı olumsuz olmadı, itirazları füze kalkanının Anadolu’nun tümünü koruma kapsamına almamasıydı. Neyse ki bu sorun Malatya Kürecik’e yerleştirilen sistemle aşılmış oldu.
Adı geçen sistemde yer alan füzelerin büyük çoğunluğunun kısa ve orta menzilli olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu, füzelerin türüne ve amacına göre farklılaşsa da erimlerinin 1000 km’nin altında olduğu anlamına gelir, ki bugün yaygın olarak bu sistemde kullanılanların genel ortalaması 250-300 km.
Sistem, yakından, komşulardan gelebilecek tehditleri bertaraf etmek için tasarlanmış bir sistem. Ancak SSCB dağıldıktan sonra hangi devletin NATO üyelerine füze atabileceği konusu hiçbir zaman açıklık kazanamadı. NATO, istikrarsız ülkeler olarak tanımlanan Afganistan’daki Taliban rejimi gibi yapıların NATO’yu hedef alabileceğini ve ellerindeki füzelere nükleer başlık bile takabileceklerini gerekçe gösterdi.
Afganistan, Pakistan ya da başka ülkelerin böyle işlere kalkışma olasılıkları nedir, bilmemiz kolay değil. Füze Kalkanı’nın bu ülkeler üzerindeki caydırıcılığı da ölçülemez. Ancak sistemin başka sistemleri teşvik ettiği ve Rusya ile Çin’in alternatif Füze Savunma Sistemleri geliştirmelerine yol açtığı söylenebilir.
Yeni müzakereleri zorlamak
NATO’nun Füze Kalkanı çerçevesinde en son olarak Romanya’da üs inşa etmeye başlaması üzerine Rusya, geçtiğimiz temmuz ayında çok büyük ve sürpriz olarak değerlendirilen bir nükleer tatbikat yapmıştı, bir yenisini daha yaptı. Obama hedefe Çin’i koymaya çabalasa da, Rusya’nın Ukrayna-Orta Asya ve Kafkasya sınırından taşmamasına da uğraştığı anlaşılıyor.
Bununla birlikte füze kalkanı sistemlerinin inanılmaz piyasasının teşvik edici olduğu ve aynı zamanda müttefiklerin de sınanmasına yaradığı belirtilmeli. Düşman taraflar netlik kazanmadan bu denli büyük ve masraflı sistemlerin kurulması, şimdilik anlamlı gözükmüyor. Ancak taraflar birbirlerini teşvik ediyorlarsa, belki de yeni kamplaşmaların olduğu bir sistemin özlemi çekiliyordur. Tam bu sırada Türkiye’nin uzun menzilli bir füze sistemine yönelmesi ve Çin’in yasaklı şirketi ile ortaklığı dillendirmesi, başka tür pazarlıkları ima ediyor. Türkiye’ye 2500 km uzaktan kim füze yollayacak, orasını bilemiyoruz. Ama bu girişimin kendisi, Türkiye’nin NATO-Rusya restleşmesine karşı çıktığını gösteriyor, dolayısıyla kendisinin de içinde yer aldığı savunma ittifakından bazı mağduriyetlerine karşı önlem alınmasını talep etmiş oluyor.