Son yıllarda "Futbol İklimi" denen çok sevdiğim bir söylem, bir olgu var. Ben de sıkça kullanıyorum. Anlamı hacminden çok büyük. Futbolun tüm unsurlarını içine alıyor. Saha içi de, saha dışı da bunun içinde. Medyası, sosyal medyası, futbolcusu, teknik adamı, yorumcusu, yöneticisi, federasyonu, hakemi, taraftarı, hepsi dâhil. Türkiye'deki futbol iklimini 35 yıldır gözlemliyorum. Ben de bu iklimin bir parçasıyım. Rahmetli Hasan Doğan ile başlayan federasyon başkanları sonrasında ve özellikle 3 Temmuz sürecinin ertesi bu iklim inanılmaz bir yöne evrildi. Bu olguya yeni figürler katıldı. İktidarı, muhalefeti ile siyasetin tüm unsurları da futbol iklimine dâhil oldu. Siyasetin mücadele alanı, büyük bir parçası haline geldi futbol iklimi. Sonrasında sermaye sahiplerinin bu alana girişi gerçekleşti. Bugün bu iklim günlük siyasetin ve sermaye sahiplerinin kişisel çıkarlarının içinde olduğu kaynayan bir kazan haline geldi. Sermaye sahiplerinin de bu alana girişiyle yapı bambaşka bir boyuta vardı. Youtube ve benzer sosyal medya kanalları, sermaye sahiplerinin sağladığı reklam ve sponsorluklar ile desteklenen ve hatta bağımlı hale gelen yeni yapılar (gerçek habercilik yapanları tenzih ediyorum) oluştu.
Bu medya kanalları parayı verenin düdük çaldığı yandaş kanallara dönüştü. Habercilik gibi, kamuoyunu aydınlatma, gerçek haber verme gibi bir amaçları yok. Özellikle büyük kulüplerin kurumsal iletişim departmanları bu yapılar ile iç içe. Bunlar ne satarsa maalesef taraftar da bunu satın alıyor, daha doğrusu buna mecbur kalıyorlar. Bu şekilde yönlendirilen büyük kitleler futbol ikliminde güçlü rüzgârlara kapılıyorlar, o yandan bu yana savrulup duruyorlar.
TREN KAÇMADAN
Çok defa yazdım. Bu medya kanalları üzerinden yapılan aslında en çok futbolun kendisine zarar veriyor. Bu yeni medya sahiplerinin bir kısmı bu yolla ceplerini doldururken futbol kaybediyor. Futbol iklimindeki değişiklikler bugün artık paraya bağlı.
Sürdürülebilir bir şey değil bu. Sermaye sahiplerinin değişiklikleri sonrasında sosyal medyacılar ve youtuberlar nasıl savrulacaklar, göreceksiniz. Birkaç yıl sonra hiçbirinin esamisi okunmayacak, hepsi işsiz kalacak. Ancak olan futbola ve ona tutku ile bağlı taraftarlara olacak. Daha maçlar başlamadan hakemler konuşuluyor. Maçlar esnasında "kara gece" spotları twitter âlemini esir alıyor. Atılan bir yanlış taç haftalarca tartışılıyor. Rakip futbolcular itibarsızlaştırılıyor. Kaybedilen her puanın sorumlusu, rakip takımın kumpası, hakemin tarafgirliği, federasyonun ya da resmi yayıncının takımdaşlığı ile izah ediliyor. Transferlerin tamamı doğru, kulüpler sıfır hata ile yönetiliyor. Kaybedilen her şampiyonluğun, küme düşmenin sorumlusu başkaları. Başkanların, yönetimlerin, teknik direktörlerin, futbolcuların hiç kabahati yok. Amaçlanan iletişim tam da bu.
Diyeceksiniz ki federasyon mükemmel mi?
Tabii ki değil.
Ama her şeyin sorumlusu da federasyon değil.
Fenerbahçe Samsunspor'a, Galatasaray Kayserispor'a puan kaybedip şampiyonluk yarışında avantaj kaybetmedi mi? Bu yenilmez kadrolar nasıl oluyor da bu mütevazı kadrolara puan kaybedip şampiyonluk yarışında dezavantajlı hale gelebiliyor? Bunun izahı futbol iklimi ile mümkün mü? İnanılmaz yozlaşmış bir süreci yaşıyoruz. Bel altı mücadele tüm yoğunluğu ile devam ediyor. Ama defalarca uyardım.
Bir kere daha uyarayım.
Bu böyle gitmez.
Devlet mutlaka, bir gün bir yerde müdahale eder.
Her şey fabrika ayarına döner.
Rizespor maçına yapay zekâ ve hızlı analiz ile müdahale eden Fenerbahçe yönetimi keşke puan kaybedilen tüm maçlara aynı seri müdahaleyi sergileseydi. Belki de o zaman futbol iklimi en azından Fenerbahçe açısından başka türlü olabilirdi. İsmail Kartal büyük hoca, tüm değişiklikleri, taktik varyasyonları hep adrese teslim. Tam bir futbol bilgesi denir, iletişimi bu şekilde yapar, futbol iklimindeki yozlaşmaya malzeme verilmezdi. Ya da Zaha'nın tüm takıma ve teknik ekibe üstenci, kibirli bakışı, uyumsuz davranışları daha başında engellenebilir, aksayan işler başka gerekçeler ile açıklanmayabilirdi. Kulüpler ve yönetimleri kendi eksikliğini, futbol iklimini kirleterek değil, görevlerini en iyi şekilde yerine getirerek düzeltebilirdi.
KAZAN KAYNIYOR
Gelelim kısa notlara.
Sadettin Saran konusunda FIFA Etik Kodu 27. maddeye. TFF belli ki yayın konusunu FIFA ile istişare etti. Sakınca görmemiş olmalı ki, Saran'ı yayın ihalesi sürecine dâhil etti. Bakalım kulüp başkanlığı konusu ne olacak? Edindiğim bilgiler konunun olumsuz yönde ilerlediği.
Yaşayıp göreceğiz. Fenerbahçe'de başkanlık seçim süreci alttan alta yürüyor. Ali Koç, "Başkan adayı değilim" dese de, en güçlü aday o.
O olmazsa vasisi olduğu Saran'a destek için var gücü ile çalışacak. "Bu kulübü Saran'a bırakmam" diyen Aziz Yıldırım'dan da bugün yarın bir hamle gelmesini bekliyorum. Aziz Yıldırım asla sözünü yemez. Demişse mutlaka yerine getirir. Benim üzüntüm ise hiç kimsenin Fenerbahçe'nin geleceğini düşünmüyor olmasından.
Dışarda öylesine önemli isimler var ki, her birinin Fenerbahçe'ye yapabileceği çok değerli hizmetler olabilir. Bu bölünmüşlük, parçalanmışlık Fenerbahçe'nin hayrına değil, olamaz. Acaba bu camiada herkesi bir araya getirip, çok etkin bir yönetimi devreye sokabilecek bir akil adam yok mudur? Bu kısır tartışmalar, dedikodu kazanı ne zaman bitecek bilemiyorum. Ali Koç ekibi de, Aziz Yıldırım ekibi de tasfiye odaklı. Hem kendi içinde, hem birbirine karşı acımasız. İş yapanın değil, başkanlara ilk ulaşanın kazandığı ortamlardan ne hayır gelir ki? Bugün Ali Koç da, Aziz Yıldırım da ekiplerinin en değerli parçalarını bir anda silebilecek, sistemin dışına çıkarabilecek yapıda liderler. Bunun kazananı yok.
Kaybeden ise Fenerbahçe. Tarihte görülmemiş şekilde kişisel çekişmelerin, alan elde etme mücadelesinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Pusuda bekleyenler, Fenerbahçe'nin en değerli parçalarını dedikodu ve iftira ile saf dışı edebiliyor.
"Yerimden olur muyum? Alanımı kaybeder miyim?" kaygısı ile yaşayanlar ve iktidarları için bu korkak güruhun dolduruşu ile sağlıksız, yanlış karar veren liderler kendi derdindeyken, kaybeden sadece ama sadece Fenerbahçe oluyor.