TBMM’nin gündemine yeni, çok eksiği olan ama genel doğrultusu doğru bir gelir vergisi yasası tasarısı geliyor.
Bu yazım bir futbol yazısı, ekonomi-siyaset yazısı değil, bu nedenden bu yazımda bu tasarının detaylarına girmeyeceğim.
Tasarı çok sayıda alanda düzenlemeler getiriyor ama bu düzenlemelerin bir tanesi de vergi sisteminin içinde fazlasıyla mevcut muafiyet ve istisnaları azaltmak.
Gelir vergisi, malum, yüzde 15’den yüzde 35’e kadar çıkan bir tarife yapısına sahip; bu tarife yapısının anlamsızlığını umarım başka bir yazıda tartışma olanağı buluruz.
Bugüne dek, futbolcular, gelirleri ne olursa olsun yüzde 15’lik tarife dilimi üzerinden vergilendiriliyorlar idi.
Yeni tasarı bu durumu değiştiriyor, artık futbolcular de, kahir ekseriyeti, en yüksek gelir dilimine girdikleri için yüzde 35’lik oran ile vergilendirilecekler.
Gazetelerde bu durumun futbolcularda, kulüplerde “vergi paniği” yarattığı yazıyor.
Bu yeni düzenlemenin, vergi oranını yirmi puan yukarı çekerek kulüplere, futbolculara ek bir yük getireceği kesin.
Bu durumu gören futbolcu da takımından o oranda daha fazla, vergi sonrası gelirini değiştirmeyecek bir para talep edecek.
Bu durumun Türkiye futbolunun küresel rekabetini olumsuz etkileyeceği de iddialar arasında.
Bu yazıda amacım bu verginin nasıl sonuçlar üreteceği değil; bu konuyu da umarım başka bir yazıda tartışırız ama bendenizin en çok merak ettiği konu, tasarı TBMM’de Genel Kurulu indiğinde siyasi iradenin mi, mesela Sayın Mehmet Şimşek’in, Maliye Bakanımızın mı, yoksa futbol lobilerinin mi daha güçlü çıkacağı konusu.
Bankalar konusunda kimin daha güçlü çıktığı malum, bu kez futbol lobilerinin gücünü göreceğiz ama demokrasi de zaten böyle bir şey.
“Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair kanun” (şike kanunu diye biliniyor) futbol lobilerinin gücünü göstermiş, TBMM’den çıkan bir yasa altı ay sonra değiştirilmiş idi.
Bu kez de aynı kol güreşini vergi konusunda göreceğiz.
Bakalım el mi yaman, bey mi yaman?