Şampiyonlar Ligi’nin en zor ve en önemli maçları sürekli olarak Cüneyt Çakır’a veriliyor. Bu organizasyonun yarı final maçlarını da o yönetti... Yetmedi, Dünya Kupası’nın yarı finaline çıktı. UEFA ve FIFA nezdinde, “Dünyanın en klas, en elit hakemi” olan birinin; Türkiye Süper Ligi’nde en fazla tartışılan ve hatta en çok tepki gören hakemi olması, neyi ifade eder?
Aslında çok kötü hakem de, yabancılar mı farkında değil. Ya da çok iyi hakem olduğunu biz mi kabul edecek kıvamda değiliz?
***
Kimileri, “Türkiye Ligi’nde hakemler; yazılı ve görsel medya ile sosyal medyanın, kulüplerin, sporseverlerin baskısı altında... O yüzden sağlıklı kararlar veremiyorlar. Çelişiyorlar” diyor ki; doğruluk payı çok yüksek.
Hakemlerin yıpratılmasına karşı MHK’nın da koruyucu kalkanı yok. Aksine, adam harcama makinesine onlar da hakem atıp duruyor. 2-2’lik derbi sonrası; maçın hakemi ve VAR hakemine yönelik vahim kararları, MHK’nın da sağlıklı düşünemediğini gösterdi. Ortalık tam bir Kaos Cehennemi!...
***
Futbolun babası sayılan İngiltere’nin, son Dünya Kupası’nda hakemi yoktu. Dünyanın en pahalı ve en çok izlenilen liginden hiçbir hakemin seçilememesi; büyük bir şaşkınlık değil midir?
Kalitesi ve ilgilenirliği tartışılan Türkiye Ligi ise, en büyük turnuvanın yarı finaline kadar yükselen hakem veriyor. Göreceksiniz, bu sezonki Şampiyonlar Ligi finali de banko Cüneyt Çakır’ındır.
Böyle bir hakikata karşı tu kaka ettiğimiz adam; içerde şamar oğlanı ama, dışarıda en iyi hakem... Böyle büyük ve inanılmaz bir çelişkiyi yaratan sonuç; bizim demode/temelsiz/ilkesiz futbol değerlerimizle, genel dünya standardının bize hiç uymamasından kaynaklanıyor.
Bir ülkenin genel spor yazarı katmanını düşünün ki; neredeyse tamamına yakını, aidiyetini hissettikleri kulüplerin çıkarlarını koruma misyonunu üstlenmiş durumda... Uzman olması gereken, amigo olmuştur. Esas sorun burada!
Türkiye’de futbol, eski tabirle “Tefessüh” etmiş durumda... Yani bozulmuş, çürümüş ve kokuşmuş!
Ben dahil cümlemiz, bu acı (Hatta utanılası) düzenden sorumluyuz.